Gabriel Neithan
Ateş
Biraz dışarı çıkmalısın Gabriel. Şu çizgi romanlarda ne buluyorsun anlamıyorum doğrusu. Biraz arkadaşlarınla zaman geçir. Hava almalısın, yoksa hasta olacaksın. Bu halin beni gerçekten çok üzüyor, Gabriel. Saçma, diye düşündü kararan havaya bakarken. Ama yine de annesinin dırdırlarını çekemeyip dışarı çıkmıştı. Bu fırsatı değerlendiren Bayan Neithan, Gabriel’ ın eline bir alışveriş listesi tutuşturup sokağa attı resmen. Güneş çoktan gökdelenlerin arkasında kaybolmuştu. Gökyüzünde pembe, turuncu, sarı hiçbir renk kalmamıştı. Sadece koyu renkler, lacivert ve siyah… Her iki eline de bölüştürdüğü poşetler her adımda biraz daha ağırlaşıyordu. Bu kadar çok şey almaya ne gerek vardı ki, diye düşündü yüzünü buruşturarak. Ana caddeler oldukça kalabalık olmasına rağmen arabasını bıraktığı yer ana caddeden çok daha sakin bir yerdi. Arabası… Charger’ ını özlemişti. Rahatlığı, hızı, yol tutuşu… Diğer bütün arabalardan farklıydı. Bir romantik film bile arabasının başına gelenler kadar etkileyemezdi Gabriel’ ı. Yeni arabasını sevmeye çalışmaktan başka bir çaresi yoktu. Her iki tarafa da salladı başını Charger’ ının görüntüsünü aklından dağıtmak için. Parlak kırmızısı yavaşça solarken üzerinde siyah, anlamsız şekiller oluşuyordu. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Sert görünümlü, sporcu birisinin ağlaması… Ne kadar da ironikti. Gözlerinin altında toplanan ve akmaya hazırlanan yaşları sildi işaret parmağıyla. Her taraf kalabalıktı ama o kadar yabancıydı ki buraları… Sanki boşlukta süzülüyor gibiydi. Ruh gibi hareket eden insanların arasında farklıydı, yalnızdı. Sanki örümcek duyuları alarm vermiş gibi başı ağrımaya başlamıştı bir anda. Belki de etrafındaki gürültüye dayanamamıştı beyni. Son seçeneğe güvenmeye, son seçeneği seçmeye karar verdi. Kendini bir tehlike olmadığına inandırıp yürümeye devam etti kalabalık kaldırımda.
Arabasını nereye bıraktığını hatırlamaya çalışırken çıkmaz sokağın birinin önünde durdu. Durmasına neden olan sadece Ayaklarının dibine ulaşan iki tane gölgeydi. Poşetleri köşede bir yere bıraktı yavaşça. Poşetlerin bir yere gideceği yoktu. Buradan geçen hiçbir kimse de poşetlerin içindekilere ihtiyaç duyup da almazdı. Yani Gabriel öyle düşünüyordu. Aslında o poşetlerin birkaç dakika sonra yok olacağını da biliyordu. Sadece poşetlerin gitmeyeceğine inanmak istiyordu. Sessizce ama hızlı bir şekilde çıkmaz sokağa daldı. Bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da bu meraklı kahraman kişiliğine küfrediyordu. Niye hiç umursamadan bir olayın içine atılıyordu? Bu sorunun cevabını alabileceğini sanmıyordu. Kendi düşünceleri içinde kaybolurken son adımını attığı an artık olayın bir parçası olmuştu. Genç kıza saldıran oğlan ve onları izleyip olaylara anlam vermeye çalışan Gabriel olarak üç kişilik bir gruba dönüşmüşlerdi. Kol kaslarının gerildiğini hissediyordu. Bu genelde maçlarda olurdu, kaslarının hepsi olaya tepki verirdi. Sanki ilk çağlarda yaşamış atalarının yırtıcı hayvanlarla çarpıştıkları anlar gibi... Bu biraz daha farklı bir durum olsa da amaç, olay aynıydı. Saldırı ve savunma… Kalbinden pompalanan kan beynine ulaşmayı kesmişti. İşte bu genelde olmayan bir şeydi. Düşünme yeteneği çoğu zaman yerinde olurdu, o kadar tatiği unutmaması için. Ama savunmasız bir kıza saldıran biriyle karşılaşırken demek ki böyle oluyordu. Pompalanan kan kollarındaki kaslara ulaştığı an olduğu yerde artık duramaz hale gelmişti. Arkasında durduğu çöp kovasının arkasından çıktı. " Hey! " diye bağırdı çocuğun sadece bir adım arkasındayken. Çocuk bir anlığına durdu. Kafasını çevirip arkasına baktı. Gabriel’ ın gözleriyle karşılaşınca şoka uğramış gibi göründüyse de kıvranan kızı kollarının arasında tutuyordu hala. Bu çocuğu tanıyordu Gabriel. Aynı okulda okuyorlardı. Her gün birbirlerini gören iki insan birbirine bu kadar yabancı olabilir miydi? Çocuk daha bir kelime etmeden ya da edemeden tam elmacık kemiğine yapıştırdı sağ yumruğunu Gabriel. Kırılan kemiklerinin sesi sokağa yayılırken -ya da sadece Gabriel duymuştu. büyük çoğunlukla da Andy- elinin altında bütün o kemik parçalarını hissetti bir an.
Çocuk acıyla bağırırken kız kollarından kurtulmuş, bir köşeye sinmişti. Gabriel daha önce, o motorcu barında aldığı bira ve bilimum içki kokusunu çocuğun kan dolu ağzından ve giysilerinin üzerinden alıyordu. Bu kadar içkili olmasa bir kıza tecavüz etmeye kalkışmazdı herhalde, diye avutuyordu kendini Gabriel. İnsanların bu kadar kötü olamamaları gerektiğine inansa da, kötüler de vardı, iyiler kadar. Çocuk Alkolün etkisiyle acısını unutmuş bir vaziyette Gabriel' ın üzerine doğru koşmaya başladı. Elinde bir tahta parçası vardı. Onu ne zaman eline aldın sen, diye düşündü gelen saldırıya hazırlanmaya çalışırken. Kızın nereye gittiğine bakarken çocuğu gözden kaçırmış olmasa eline aldığı tahta parçasını ne zaman ve nasıl aldığını görebilirdi. Ve almasına engel olabilirdi. Ağırlığını tahmin ettiği tahta parçası hızla başının üst tarafından geliyordu. Bundan sonraki her şey yavaş çekimde olacaktı. Çocuğun şiş olmayan diğer tarafı sinirle Gabriel' ın yüzüne bakıyordu. Şiş olan taraf ise sadece acıyormuş gibi görünüyordu. Sol tarafından gelen sopa çok tehditkardı. Aslında korkuyordu da. Daha önce böyle bir saldırıya karşı savunma yapmamıştı. Ama şu son birkça haftadır hiç olmadığı kadar aksiyon doluydu. Andy tahta parçasını Gabriel' a doğru savururken oldukça büyük bir alanı savunmasız bırakmış oluyordu. Hayati birkaç nokta haricinde oldukça geniş saldırı noktaları vardı. Ama ilk önce tahta parçasından kaçması gerekiyordu. Sol tarafa birkaç adım atmak için yeterli süresi yoktu. Eğilemezdi de... Ne yapması gerekiyordu? En iyisi geriye doğru tek bir adımdı. Tahta parçası santimlerle suratının önünden geçti. Hızlı ve güçlü savrulan kol ve geri kalan vücut çabucak toparlanmazdı, hele de bu kadar sarhoş bir bedende. Sağ omzuna şiddetli bir tekme bütün her şeyi çözecekti. Yerinden çıkması yeterdi. Sağ ayağını hafifçe yere sürterek geri çekti. Bacağı da emre itaat ederek geriye gitti. Andy daha gözlerini açıp kapayıncaya kadar sağ omzuna bir tekme yemişti. Kendi ekseni etrafında dönerek yere düştü. Şimdiki acısı çok daha büyüktü ve bayılmasına yetmişti. Gabriel' ın suratına zafer gülümsemesi ve tahta parçasıdan kaynaklanan korku ifadesi vardı. Sesinin çatlak çıkmamasını umarak kıza seslendi. " Selam? " Ah, evet, selam..!