Priscilla Su Kraliçesi
Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/10 Yaş : 32 Nerden : Wequa
| Konu: Profesör Alımları Salı Tem. 27, 2010 7:40 pm | |
| Başvurmadan önce lütfen inceleyiniz. tık
Ad-Soyad: Yaş: Elementiniz: İstediğiniz Ders: Online süreniz
Örnek RP:
Ek karakteriniz varsa alt kısımda belirtiniz.
En son Priscilla tarafından Salı Ağus. 10, 2010 11:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Esmeraude G. Adorée
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 02/08/10
| Konu: Geri: Profesör Alımları Ptsi Ağus. 02, 2010 10:37 pm | |
| Ad-Soyad: Esme Adorée Yaş: 25 Elementiniz: Toprak Ders: Mitoloji Dersi
- Örnek RP:
Gümüş çerçeveli aynadaki surat bana, yine mi sen dermişçesine bakıyordu. Pis kırık bir ayna parçasına dahi baksa, oradaki surat hiçbir zaman değişmeyecekti. Aynı, mükemmel bir suratı, mükemmel bir fiziği olmasının içindeki benliğine etki etmemesi gibi…
Londra’daki yeni evimizdeydim. Yeni bir ev, yeni oda, yeni okul… Bazen bu kadar yenilik fazla gelir bana… Neyse.
Evimiz iki katlı villa tarzı bir şeydi, babam tarafından özel olarak yaptırıldı. Camların yüksekliğinden, evin kapısının dönük olduğu yöne kadar her şey dikkatle ayarlandı. Sokak kapısından girince geniş bir koridor, koridor boyunca sıralanmış kandiller vardı. Sokak kapısı yeşil geniş bir bahçeye açılır. Dışarıda evin içine gömülü geniş bir dolap vardır. Süpürgeler konması için. Kapının sol tarafında da garaj var. Garajın solda olması dahi ayarlanmıştı. Kapıdan çıkan, arabanın etrafını dolanmadan direk eve girsin diye. Benim odam üst katta. Batıya bakıyor. Babam güneşin batışını izlemeye bayıldığımı biliyor. Odam da fazla eşya yok, sadece el yapımı tahta bir yatak, yatağa takım dolap, masa ve bir sandık var. Bir de cama dönük olan bir sandalye. Camlar yerden tavana kadar uzanıyor. Uzun kalın perdeler, daima temiz olan bu camların süsü oluyor. Pencerelerim yeşilin her tonunu barındıran bir ormana bakıyor.
Az önce bahsettiğim gümüş ayna bana teyzem Kate’den hediye. Verirken güzel suretimi, ancak ustalıkla işlenmiş oldukça pahalı bir ayna çevreleyebileceğini söylemişti. Çok alımlı bir kadımdı teyzem. İnce uzun parmakları vardı ve onlara eşinin vermiş olduğu pırlanta yüzüğü takardı. Güzelliğin ve bakımın çok önemli olduğunu bana defalarca söylerdi. Onun için paha biçilemez güzelliğini dünyada bıraktı ve gitti. Huzur içinde yatsın…
Saat yediyi birkaç dakika geçiyorken, her sabah olduğu gibi uyanmam gereken saatte kalkmıştım. Yatağımın yanındaki sandalyede oturuyordum. Elimde gümüş çerçeveli aynam… Kendimi incelemeye başladım. Sarı saçlarım tam tepeden toplanmıştı. Suratıma düşen saç tutamları, yeni kalktığımın bir simgesiydi. Gözlerimin altında torbacıklar oluşmuştu. Ama onları yok etmek çok kolaydı. Geceden sürdüğüm krem, dudaklarımın kenarlarına dağılmıştı. Ayrıca geniş alnımda hiç de hoşlanmadığım bir sivilce sırıtıyordu. Uzun parmaklarımla, tenime dokundum. Çeşitli pütürcükler vardı. Ayrıca sol tarafımda yastık izi çıkmıştı. Rengim soluktu. Kendimi hasta hissetmiyordum ama emin olmak için dilimi çıkarıp rengini kontrol ettim. Normaldi. Gözlerimin altındaki deriyi parmağımla aşağıya doğru çekiştirerek, baktım. Pembemsi. Normal.
Üstümde, uçuk pembe nevresimimin bir koyu tonunda pembe, ipek bir gecelik vardı. Çok sade bir gecelikti. Boyu dizlerimdeydi. Dekoltesi çok yoktu. Sağ göğsündeki mor hilal deseninin dışında, tek renkti.
Koltuktan kalkıp yatağın kenarında asılı duran sabahlığı aldım ve üstüme geçirdim. Sabahlığın; mezuniyet cübbesi gibi, kolları ve yakası etek boyunca, şerit şeklinde mor rengindeydi. Gerisi geceliğimle aynı renkteydi. Mor kuşağını alıp, önümde düğüm yaptım. Sonra durduğum yerin çaprazındaki, banyo kapısına doğru ilerledim. Yürürken bir yandan, bugün yapacağım işleri planlıyordum. Duş alacağım, sonra Elanor’un elinden kahvaltı yapacağım. Ayrıca, alınacak eşyalar vardı. Okul kitapları, yeni bir cübbe, parşömenler, yeni tüy kalemler… Bunun için Diagon Yoluna gitmem gerekebilirdi. Alex’le gidersem, taşıma sorunum olmayacaktı.
Alex; bizim sadık bir hizmetkârımızdır. Kendimi bildim bileli bizimledir. Ayak işlerini yapar, araba kullanır. Alışveriş yaparken peşimde dolanıp poşetlerimi taşır… İstediğin zaman sadık dost olup, seninle üç süpürge’de kaymak birası içmeye bile gelir. Hiç de dert etmez. En azından dert etmiyor gibi görünüyor. Ama yakında işi bırakacağını duydum. Yeni bir sevgilisi varmış, yaza evleneceklermiş. Bilmem belki müstakbel eşini bizde kalmaya ikna edebilirim. Anlayacağınız gibi, Alex giderse onun yerini kimse dolduramaz. Kimsenin onun kadar sadık olduğunu düşünmüyorum. Güvenebilecek birine ihtiyacım var… Ev cücesi mi alsam ki…?
Banyom, o dama kadar geniş değil. Sıradan banyolardan işte… Beyaz mermerden lavabonun üstüne eğilerek yüzümü yıkadım, geceliğimin cebindeki asamı alıp, birkaç büyü mırıldandım. Gözlerimin altındaki torbalar sönen balon gibi kayboldu. Kirpiklerim uzayıp kıvrıklaştı. Alnımdaki sivilce anında yok oldu. Yanaklarım hafif pembeleşti. Dudaklarımın kenarlarına hafif bir çerçeve doldu, içi biraz kırmızılaştı. Saçlarımdaki toka patladı ve karışık saçlarım omuzlarıma döküldü. Büyünün etkisiyle birkaç saniye de yataktan kalkmış saçlar, bukle bukle hale gelerek, hacim kazandı. Parlayıp ışık saçmaya başladı.
İşte ben buydum ve hayatım buydu. Gümüş çerçeveli aynadaki yapma yüz… Okul açıldıktan bir kaç hafta sonra;
Kapalı ve nemli bir hava, okulun başlangıcına lanet eden suratsız öğrenciler… Günlerden beri tüm görebildiğim bunlardı . Okul başlamıştı ve başlangıcına sevinen bir tek ilk sınıflar vardı. Ve kötü haber! Geçen sene bütün yalvarışlarıma rağmen bana ayrı oda vermemişler, üstüne bir de azar işitmiştim. Sonuç olarak yine Amy! (Oda arkadaşım olur kendisi...)Gerçi yerinde kim olsa aynı şeyleri hissederdim. Kişisel değil, ama artık dayanamıyorum. Benim takıntılarımı bilmesine rağmen, umursamıyor bile. Bir gün patlayacağım galiba…
Her zaman ki gibi saat yedide uyandım. İçimden bugün yapacağım işleri sıralıyordum; duş al, yemeğe git, odaya geri dönüp çantanı al, sonra kütüphaneye git, ödevleri bitir, bu sene işleyeceğimiz derslere çalış, öğle yemeğine git, ortak salonda her zaman ki koltuğunda kitap keyfi yap, dışarı çıkıp nefes al, annene mektup gönder… Hepsi belli bir sırada ve saatte… Ayın ilk Pazar günü anneme mektup yazarım.
Göz bandını kafamdan kaydırdım. Gözlerimi kırpıştırarak etrafı algılamaya çalıştım. Ve sıradan olmayan bir şey; loş olmayan tavan... Her sabah en erken kalkan ben olup, perdeleri açma görevini ben üstlenirdim. Odadakiler bundan pek hoşlanmazdı pek ama ses çıkaramazlardı. Benden önce birinin perdeleri açması biraz rahatsız etti, sonuçta her sabah ben açıyorum. Ama çok üzerinde durmadım. Kafamı kaldırıp, benden önce kalkan kişiyi bulmak için yataklara baktım. Sağ tarafımda ve yataklarımız neredeyse birleşik olan Amy’nin yatağı boştu. Ve topluydu.
İpek çarşafımdan bacaklarımı çıkarıp, esnedim. Diğer yataklar doluydu. Amelia, bacağı yerde kolu kafasında uyuyordu her zamanki gibi. Ellen da yüz üstü yatmış, ağzını şapırdatıyordu. Diğer kızlarda uyuyordu. Yataktan kalkıp, komidinin üzerindeki asayla birkaç büyü mırıldandım. Yatak çarşafı tek bir pürüz olmadan düz hale geldi. Yatağın başında asılı olan pembe sabahlığımı alıp üstüme geçirdim. Sabahlığımla takım terliklerimi ayağıma geçirerek, banyoya gittim. Aynadaki yüzümü seyrettim. Gözlerim biraz şişmişti ve sert tabakada damarlar belli oluyordu. Yüzümü akşam sürdüğüm kremlerden arındırarak temizledim. Teyzemin bana verdiği tarağı almak için komidininin üstüne uzandım.Ve tağım, istisnasız, her gece saçımı taradıktan sonra koyduğum yerde değildi. Tamam, belki basit bir şey gibi gözükebilir. Ama ben asla düzenimin dışına çıkmam. Yani tarağı oraya koyduysam orada olmalıydı. Kimsenin benim eşyalarımın yerini değiştirme hakkı yoktu. Aynadaki suratıma tekrar baktım. Artık beyaz tenim sinirden kıpkırmızıya dönüyordu. Saçlarım bile dikleşmişti. İçimden sakin olmama dair telkinler verirken, çılgınca çekmecelere bakıyordum. Sandığımı açtım. Kalından inceye doğru sıralanmış kitaplarımın arasında, tek tek katlanmış elbiselerim içinde değildi. Zaten olamazdı da asla yerini değiştirmem. Yani, çok saçma. Neden? O sırada çekmeceyi açtığımda, daima tahta kutumun içinde duran tokalarımı gördüm. Hayır, hepsi tesadüf olamazdı. Ellerimin titremeye başladığını hissettim. Tokalarımı yerine yerleştirdikten sonra sandığımdaki, masamın üzerindeki tüm eşyalrımı kontrol ettim. Her şey yerli yerindeydi, ah parfümlerimin dışında. Sinirden gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Benim sinirlenmem bugün saçımı tarayamayacağımdan veya güzel kokmayacağım için değildi. Beni sinirlendiren şey eşyalarımın karıştırılması ve bunu yapan kişi bu hakkı kendinde bulmasıydı. Kim oluyordu bu ya?! Elbette çok düşünmem gerekmezdi. Zaten perdelerin benim dışımda birinin açmasından şüphelenmiştim. Sinirden ne yaptıysam artık tüm kızlar ayaklandı, yalaka tavırlarla “Ay, hayatım ne oldu?” ayaklarına çekildiler. Sanki, arkamı dönünce neler çevireceklerini bilmiyorum. Masum ve kurban kız ayağına yatarak, gözlerimi de hafifçe doldurarak ağlamaklı bir sesle olanları anlatıyordum. Bir yandan da sandığımı boşaltıyordum. Kızlar da endişeli gibi yatakların altına, dolapların arkalarına bakıyorlardı. Şekerim sen hiç endişelenme biz de bakarız’cılar , acaba kendin bir yerlere koymuş olabilir misin’ciler alt tarafı parfümünü alıp başka yere koymuşlar ne var bunda'cılar vardı… Ne-var-bunda'cılarla şekerim’ciler ilgileniyor, onlara çıkışıyorlardı. Sandığımın düzeni bozulmuştu, her şey alt üst olmuştu. “ Çıldıracağım” diye bağırıyordum. Sonra tarak aptal Jessie’nin yatağının altından çıktı. Jessie’nin sesi titreyerek “İnan bana ben uyuyordum!” diye naralar atıyordu. Artık nasıl korkmuşsa… Ona koruyucu abla sesinde “Yok tatlım ben biliyorum kim yaptı…” dedim. Kızın derin bir nefes aldığını gördüm. Ve Titreyen ellerimle, elbisemi üstüme geçirip, ortak salona fırladım. Şunu belirtmeliyim ki, o anda ne profesörleri ne de öğrencileri gördüm. Nasıl baktıkları falan hiç umrumda değildi. O kadar sinirlenmiştim ki, gözüm hiç bir şey görmüyordu. Aklımdan ne söyleyeceğimi planlıyordum. Ve itiraf etmeliyim her türlü şey geçiyordu. Yeni uyananların arasından koşan adımlarla geçtikten sonra Büyük Salonun kapısını buldum. Kapı açıktı. Masalar yarı doluydu. Bazıları masaya kafasını koymuş uyuyor, bazıları Gelecek Postasını okuyor, bazıları iyice coşup; birbirlerine mısır gevreği fırlatıyordu. Amy’nın sarı saçlarını gördüm, yanında dikkat çekici bir kızıl saç vardı. Ama o sırada tek ilgilendiğim, o sarı saçları nasıl çekip çekiştireceğimdi. Kafasını bu tarafa çevirdi. Beni gördüğüne eminim çünkü suratının ifadesi değişti. Bekler gibiydi beni. Bekler tabi! Masalarına gelip, Amy'nin balkabağı suyuna elimle vurdum. Bardak, titrek ellerim sayesinde çok uzağa gitmeden yakına bir yere düştü. Açıkcası o sırada ne balkabağı suyu umrumdaydı ne de bana çevrilmiş kafalar, asalara uzanmış eller... O sırada tek görebildiğim, Amy'nin sarı saçlarıydı.
Elini asasına uzatıp bana döndü. Demek düello istiyordu! "Ne oldu!?" gözleri hafifçe dolmuştu, olacaklardan korkuyor gibiydi... "Ne mi oldu, ne mi oldu!! Sence ne oldu, kaltak! Ya kim sana benim eşyalarımı karıştırma hakkı veriyor? Kim!! Sen kendini ne zamnnediyorsun. Tek yapabildiğin benim eşyalarımı mı karıştırmak, oo bebek Amy korkuyor demek! Biliyor musun, sen tam bir ödleksin. Düşüncelerini bana söylemeye korkuyorsun. Madem savaş istiyorsun, yüzüme karşı yap. İki sihirbazlık numarasıyla bana zarar veremezsin sürtük!" Ben bunları konuşurken ne beni dinliyordu ne de bana bakıyordu. Gözlerini arklamdaki bir noktaya sabitlemiş, ağlıyordu. Dikkatimi dağıtacağını sanıyor, ucube! "Ben Aa bak kuş geçiyor numaralarına kanmam anlıyor musun?" Ama işin ciddiyetini, arkadaki sabit noktayı görebilmek için üstüste binmiş veletler, bu tarafa doğru koşuşturan profesörler, iksir profesörünün elinde şişerle buraya gelmesi, yanındaki kızıl saçlı çocuğun Amy'yi yanına çekip göz yaşlarını silmesinden anlamaya başlamıştım. Hey kimsenin umrunda değildim! Arkamdaki o şey bütün dikkati üzerinde toplamıştı. Arkamı döndüğümde, on metreli masanın bir ayağının yavaş yavaş eridiğini gördüm. Yerin kaplaması çıkmış, çıplak taş gözüküyordu. Cam kırıklarından dumanlar çıkıyordu. Burnuma iksir dersinde yaptığımız iksirlere benzer bir koku geldi. Bir saniye, az önce öldürmeyi planladığım kızın hayatını mı kurtarmıştım?! Evet.
O hafta Hogwarts'taki güvenlik iki hatta üç katına çıkarıldı. Bakanlıktan gönderilen yüz seherbaz, nöbette beklemeye başladı, okula giriş çıkışlar özenle kontrol ediliyordu, gelen postalar tek tek açılıyordu. Okul çıkışı yasaklanmıştı. Amy farklı bir odaya alınmıştı. Ve sonunda ben kazanmıştım. Artık o sürtükle aynı odada değildim. Gerçekten ben mi kazanmıştım? Bilemiyordum hatta bunun bir savaş olduğundan dahi emin değildim; çünkü Amy başka savaşlar veriyordu...
| |
|
Frøydis Hava Kraliçesi
Mesaj Sayısı : 275 Kayıt tarihi : 28/07/10
| Konu: Geri: Profesör Alımları Ptsi Ağus. 02, 2010 10:51 pm | |
| | |
|
Brom Stormgrape
Mesaj Sayısı : 12 Kayıt tarihi : 10/08/10 Yaş : 32 Nerden : Forgotten Realms
| Konu: Geri: Profesör Alımları Salı Ağus. 10, 2010 1:47 am | |
| Ad-Soyad: Brom Stormgrape Yaş: 38 Elementiniz: Hava İstediğiniz Ders: Meditasyon (yada ihtiyaç duyulan herangi biri)
Örnek RP: Genç keşiş Brom, mağaranın daha derinlerine indi. Saatin kaç olduğunu yada hangi yöne gittiğini şaşıralı günler olmuştu. Doğrusu bugünün hangi gün olduğunu bile hatırlamıyordu. Bu zifirikaranlık mağaraya gireli haftalar geçmiş bile olabilirdi. Bu bir efsanenin peşinden giderken kaybolduğu ilk sefer değildi. Yavaşça elini nemli duvara koydu. Duvarlar yosun tutmuş ve oldukça soğuktu ama brom bunları hissetmedi. Mağaraya girerken tüm duyu yollarını kapatmıştı. Artık hisleriyle değil yüreğiyle hareket ediyordu. Kalbindeki en ufak şüphe yada bir anlık konsantrasyon kaybı onu açlıktan ölünceye kadar bu dipsiz mağara labirentinde dolaşmasına neden olurdu.
Henüz okulda küçük bir çocukken hocasından duyduğu bu efsanenin peşine düşüceğini kim bilirdi ki? Altın Ejder'in efsanesi. Küçük çocuklara bilgeliği sevdirmek için uydurulmuş bir hikaye olduğunu söylemişti hocası Brom onu aramaya gidiceğini söylediğinde. Hocası ısrar etmiş yanında kalmasını ve ilerde yerini ona bırakacağını söylemişti. Ama Brom'un sarsılmaz inancı karşısında kabullenmek zorunda kalmıştı. Efsanenin geçtiği yeri Brom'a söylemiş ve rüzgarların yanında olmasını dilemişti.
Şimdi Brom bu mağaralardayken sanki yıllar olmuştu hocasından ayrılalı. Yavaşça derinlere inerken bir hırıltı duydu uzaklardan gelen. Altındaki binlerce tonluk kayayı titreten bir hırıltı. Alev alev yanan bir nefesin içten gelen homurtusu. Meditasyon halindeki Brom huşuyla sese doğru ilerledi. Ruhu bu kadim yaratığın önünde eğilmiş öğretileriyle şekillenmek istiyordu. Fırıntan yeni çıkmış metalin kılıç olmak için çekice yalvarması gibi bir yakarışla yaklaşıyordu kadim ruha Brom. Müthiş bir parıltı gözlerini yaktı genç keşişin. Konsantrasyonunu darmadağın edip onu meditasyondan çıkararak yere yıktı genç keşişi. Dev Altın Ejder'in altın pullarından yansıyan ışık karanlıkta günlerini geçirmiş Brom'u allak bullak etmişti. Brom saygıyla selam verdi ejder'e. Ejder merakla genç yolcuya döndürdü 3 katlı bir bina boyutundaki başını. Yüzü sanki gülümsüyora benziyordu. Konuştuğunda sesi o kadar derinlerden geliyordu ki Brom itaat etti.
"Neden geldin genç keşiş? Merakın ölümüne yol açabilirdi."
Brom Ejdere biraz daha yaklaşarak altın pullarına dokundu. Hafif bir sıcaklık vardı pullarında insana huzur veren. Altın Ejder'i bulmak istemişti ama bulunca ne yapıcağını hiç düşünmemişti. Utançla başını eğerek Ejderin önünde bağdaş kurdu ve sessiz kaldı. Ölümünün Keskin dişerle mi yoksa yakıcı nefesle mi geliceğini tahmin etmeye çalışarak kendince bir kumar oynadı. Ejder düşüncelerini okumuşçasına gülmeye benzer bir ses çıkardı. Brom kafasını kaldırıp Ejderin gözlerine baktığında ölmeyeceğini anlayarak gülümsedi.
"Evet genç keşiş ölmeyeceksin. Beni bulmayı başaran az kişiden birisin. Kıymetini kanıtladın."
Ejder alevsiz de olsa yakıcı nefesini Brom'a üfledi. Brom derisinin yanarak soyulduğunu hissetti. Bir süre sonra acı tamamen yok olmuş geride sonsuz bir karanlıkta ejderle yapayalnızdılar. Saatlerce günlerce hatta yıllarca konuştular. Brom aklına gelen herşeyi sordu ve Ejderde cavapladı. Yürekten ve yalansız anlaştılar ikisi. Brom uyandığında dağların soğuk havası vücudunu yalıyor onu serinletiyordu. Ayağa kalkıp gökyüzüne baktığında Altın Ejderin uçarak bulutların arasında gözden kaybolduğunu gördü. Mutlu mutlu sırıtarak ejderin kadim nefesindeki huşuyu hatırladı. Vücuduna baktığında yanmadığını görerek şaşırdı. Ama onu en çok şaşırtan şey ne konuştuklarına dair hiç bir şey hatırlamamasıydı.
En son Brom Stormgrape tarafından Çarş. Ağus. 11, 2010 9:18 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Priscilla Su Kraliçesi
Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/10 Yaş : 32 Nerden : Wequa
| Konu: Geri: Profesör Alımları Salı Ağus. 10, 2010 1:56 am | |
| | |
|
Niobe Hera Linos
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 11/08/10 Yaş : 32
| Konu: Geri: Profesör Alımları Çarş. Ağus. 11, 2010 6:14 pm | |
| Ad-Soyad:Niobe Hera Linos Yaş:24 Elementiniz:Su İstediğiniz Ders:Kehanet Online süreniz:2-3 saat Ek karakter:Allora Carrie Sumner
Örnek RP: Hava ayaz ve soğuk bu gece diye düşündü Allora.Üzerine hırka almanın zamanı gelmişti ama kalkmak içinden gelmiyordu.Gittiğinde onu görecekti.Zaten evde her yer onunla doluydu.Eşyaları, resimleri ve kokusu.. Nasıl atlatacaktı bu zamanı?Kim yanında olacaktı?Allora'yı bu düşünceler tedirgin ediyordu.Tüylerinin ürperdiğini hissetti.Soğuktan mı yoksa hüzünden mi bunu o an anlayamadı.
Hava dahada boğuklaşmıştı.Yağmur yağacaktı ama direniyordu sanki havaya.Bu matem havasında balkonun demirlerine bir çift kuşun gelmesiyle Allora'nın gözyaşları akmaya başladı.Ayrılmamış gibi kendini avutması saçmaydı.Yarın her şey bitecekti.Bu kördüğüm son bulacaktı.
Uyumak istiyordu, uyuyamıyordu.Bir kaç saat sonra artık bekar bir kadın olacaktı.Yağmur çiselemeye başladı.Kokuyu içine çekti.Titriyordu.İçeri girme zamanı gelmişti.Biraz daha durursa zatüre olacaktı çünkü.Yavaş yavaş, istemeden kalktı.İçeir girdiğinde tahmin ettiği şeyler oldı.Kokusu her yerdeydi.Bir insanın kokusunun nasıl her yere bu kadar şiddetli sindiğini düşünmeden edemedi.
Yatak odasına doğru yavaş adımlarla yürüdü.Mahkemede giyeceği elbiseyi seçti.Banyoya doğru ilerledi.Yeni diş macununu ambalajından çıkardı ve 2 diş fırçasını gördü.Sanki onla dalga geçer gibiydiler.Diş macunun öfkeyle bıraktıktan sonra küfür etmektende kendini alamadı.Yatağa attı kendini.Yarın zor bir gün olacaktı.Uyuması gerekiyordu.Gözlerini kapadı.Zihnini boşaltmaya çalıştı... | |
|
Priscilla Su Kraliçesi
Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/10 Yaş : 32 Nerden : Wequa
| Konu: Geri: Profesör Alımları Çarş. Ağus. 11, 2010 7:16 pm | |
| | |
|