"Umarım seni fazla bekletmemişimdir?"
Gayet neşeli görünüyordu Alanis. Karşıma oturdu. Biraz sonra gelen garsondan kola istedim, sonra tekrar ona döndüm. Güzel görünüyordu. Sarı saçları omuzlarına düşüyordu, narin bir yapısı vardı aslında; ama gerçekten asil davranışları olduğunu da gözlemlemiştim. Benden iki yaş küçüktü; ama ben yaşı takacak biri değildim. Eğlenmek isteyen herkesle eğlenebilirdi, değil mi? Saçlarımı geriye doğru attım. Pek çok şey yaşamıştım bu güne kadar, hangi olayın karakterimde büyük etkisi olduğunu tabi ki biliyordum. Annem. Topuk sesleri şeffaf salonu kaplarken içeri kan kırmızısı, harika bir elbiseyle girer, altın saçları parıldayarak dolgun dalgalar halinde beline dökülmektedir, deniz mavisi gözleri hırsla doludur, kırmızı, topuklu ayakkabıları yeri göğü inleterek tekrar yürür. Karşısındaki küçük, daha 7 yaşlarındaki kendi minyatürü olan kıza bakar, başını çevirir. Uzun, yine kan kırmızısı tırnakları, elindeki bir şeyi gizlemeye çalışır. Aynadaki yansımasına bakar, hafifçe gülümser, kıpkırmızı dolgun dudaklarıyla. Elindeki silahı yukarı kaldırır. Küçük kız kadının ihtişamıyla gizlenmiş, karşısında duran ikiz kardeşine bakar. Korkmuştur kız, oysa diğeri çok mutludur. Annesi ne kadar güzeldir değil mi? Oysa... Silahtan çıkan ses, küçük kızı ürkütür ve geriye sıçrar kız. İkiz kardeşinin acınası bakışları en son kendine yönelmiştir, mavi gözleri en son onu görmüştür. Bembeyaz elbisesinde kırmızı bir leke belirir birden. Kan... İntikam,hırs, kötülük, nefret! Annesinin elbisesinin kumaşını mı çaldı acaba küçük kız? O yüzden mi her yeri kan rengine bulandı? Ama hayır, küçük kız yere düşer. Ölmüştür... Annemin ikiz kız kardeşimi öldürüşü, gözlerimin önüne gelip duruyordu hep. Bunu nasıl buluyordum? Annemden nefret mi ediyordum? Hayır. Hatta annem, benim idolümdü bile denilebilir. Gözlerimde biriken yaşlar acıdan değil, özlem sadece...
" Hayır, beş dakika önce geldim. Ah tanrım! "