NOT:Başka sitede yaptığım bir rp'dir...
İnce
ve zarif vücudu, bedeninin tüm hareketlerine uyum göstererek yürürken
bir kediyi andırıyordu Letitia. Yavaş adımlarla, gideceği yere zaten
zamanında yetişeceğini bilerek, rahatça yürüyordu. Üzerindeki uzun, mor
elbise bütün vücudunu sarıyordu. Göğüs kısmında bulunan ve iki düğmeyle
kapatılan dekolte göze fazla çarpmıyordu. Elbise, zarif vücudunun
yaptığı tüm hareketlerle birleşiyor, uyum sağlıyordu. Letitia yürürken
okulun camlarından dışarıyı izliyordu. Yüzlerce öğrenci dışarıdaydı.
Fakat büyük bir gerginlik olduğu ortadaydı. Kimse birbiriyle konuşmuyor,
herkes sadece kendi gücüne sahip olanlarla geziyordu. Öğrenciler
arasındaki büyük gerginlik, sanki her an kavga çıkabilecekmiş gibi olan o
hava, görülebilecek kadar somuttu. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi.
Şimdilik her şey yolunda gibi gözükse de, aslında hiçbir şey yolunda
değildi. Öğretmenler arasındaki gerginlik dahi, bunu doğrulayabilecek
kadar güçlüydü.
Letitia üç büyük vampirle, okulun durumu hakkında
görüşme yapacakları geniş odaya girdi. Ortadaki uzun masanın etrafında
bulunan dört sandalye de boştu. Masanın üstünde hiçbir şey yoktu. Odanın
tozu bile alınmamış gibi görünüyordu. Letitia, işaret parmağını masanın
üstünde gezdirdi. Parmağı toz içinde kalmıştı. İğrenerek parmağındaki
tozu üfledi. Tozlar tekrar masanın üstünde uçuşmaya başladılar. Letitia,
tozların masanın üstüne konmalarını izledi. Sonra da gidip odanın
camlarını açtı. İçeri biraz hava girmesi gerekiyordu. O sırada dışarıdan
sesler duymaya başladı. Koridorda yürüyen iki kişinin hızlı ayak
seslerini duyuyordu. Topuklarının çıkardığı sesler gittikçe
yaklaşıyordu.
"Yeter ama! Bu hakaretlere göz yumacak değilim! Senin öğrencilerinden bıktım artık!"
Fleurette, içeri büyük bir sinirle girmişti. Gözleri sinirden
parlıyordu. Letitia arkasını dönüp onlara baktı. İki vampir de garip bir
şekilde sinirli görünüyordu. Normalde hep sakinliklerini koruyan bu iki
vampire ne olmuştu Letitia'nın bilmediği?
"Ben
de senin öğrencilerinden bıktım! Kendin gibi yapmışsın onları da!
Kendilerine gereğinden fazla güveniyorlar! Bir de öğrencilerime
saldırıyorlar!" diye bağırdı Jacqueline'de cevap olarak. Her an
birbirlerine saldıracakmış gibi duruyorlardı. Yüzleri kırışmaya, gözleri
simsiyah olmaya başlamıştı. Bedenleri gerginlik içinde, en ufak bir
harekete hazır bekliyordu.
"Ne demeye çalışıyorsun sen be?!" diye bağırdı Fleurette, Jacqueline'e bir adım yaklaşarak.
"Demek istediğim gayet açık; öğrencilerini dizginle! Yoksa iyi şeyler olmayacak!"
Jacqueline'de ona bir adım yaklaşınca aralarında hiç boşluk kalmamıştı.
İki dişli vampir, birbirlerine meydan okurcasına, dimdik duruyorlardı
birbirlerinin karşısında. Tümden vampire dönüşmüşlerdi. Yaşları ortaya
çıkmıştı. Odada ki gücün ağırlığı artıyordu.
"Beni tehdit edemezsin Jacqueline Vaughn!" diye bağırdı Fleurette. Gözleri hafifçe turkuaza dönüyordu.
Jacqueline aniden yerden havalandı. Kafası her an odanın tavanına değebilirdi. "Tavırlarından bıktım artık!" diye bağırdı Fleurette'e.
Letitia
artık devreye girmeliydi. Kimse onun orada bulunduğunun farkında
değildi. İçeri girmiş ve büyük bir kavgaya başlamışlardı. Gözlerini
sinir bürümüştü ve kendilerinden başka hiçbir şeyi görmüyorlardı. Tam
Letitia devreye girecekken aniden iki vampirin arasında bir cam oluştu.
İkisi de donup kaldılar. Damita gelmişti. İçeri, her zamanki gibi tüm
havasıyla gelmişti. Havalı havalı yürüyüşü ile odaya kendini
beğenmişliğini de sürükleyerek girdi. Gülümsüyordu.
"Yapmayın kızlar. Toplantıyı mahvediyorsunuz." dedi ve yanlarından geçip masaya oturdu. Sonra gözleri Letitia'ya kaydı. "Onları ayırmak aklına gelmedi mi?"
Letitia soğuk bir şekilde "Benden önce davrandın." dedi.
Damita kahkaha atacakmış gibi duruyordu. Neydi bu kadar komik olan?
"Nedir bu kadar komik olan Damita?"
diye sordu Fleurette, sanki Letitia'nın düşüncelerini duymuş gibi. Eski
haline dönmüştü. Ama gene de hala sinirli olduğu çok belliydi.
"Sizsiniz bayanlar. Görmüyor musunuz? Çocuk gibi kavga ediyorsunuz. Hadi bir de o başlattı deyin de burası iyice eğlenceli bir hale gelsin." diyerek cevap verdi Damita.
"Sen kendini ne sanıyorsun?" diyerek çıkıştı Jacqueline. Masaya yaklaşmıştı. Hala uçuyordu.
Damita'nın gülümsemesi soldu. Yüzünde şimdi, daha önce hiç görülmemiş bir sinir vardı. "Bunu sormamışsın sayıyorum Jacky. Bu kadar kaba olma lütfen." dedi. Sesi hala sakindi. Kendini kontrol edebilen en iyi vampirdi Damita. Letitia bunun üzerine bahse girerdi.
"İstediğim gibi olurum! Havandan bıktım artık." dedi Jacqueline. Gene vampire dönüşmüştü.
Damita
sandalyesinden yavaşça kalktı. Jacqueline önce hamle yapacak gibi oldu
ama sonra geri çekildi. Damita bir şey yapacak gibi görünmüyordu. "Görüyorum ki öfkeniz gözünüzü kör etmiş. Nefret boyutuna taşınmış. Çok yazık." dedi başını iki yana sallayarak.
"Her şeyi bildiğini sanıyorsun değil mi Damita?" diye sordu Jacqueline. Sesinde alayın izleri vardı. Yüzünde de alaycı bir gülümseme.
"Evet." dedi Damita, omuz silkerek.
O
sırada o kadar çok şey oldu ki, takip edilmeyecek kadar hızlı gelişti.
Jacqueline'in bütün gücü aniden odayı doldurdu ve Damita'ya doğru uçtu.
Tam o Damita'ya doğru uçarken Fleurette, Jacqueline'i hipnoz altına
aldı. Jacqueline hipnozun gücüyle savaşmaya çalışıyordu ama olmuyordu.
Olduğu yerde bir ileri bir geri gidip duruyordu. Letitia'da otomatik
olarak tehlike altında olan kişinin, yani Damita'nın önüne geçmişti.
Hepsi saldırı pozisyonundaydılar. Yüzleri buruşmuş, gözleri simsiyah
olmuştu. Burunlarından soluyorlardı. Bütün güçlerin ve öfkelerin
ağırlığı ile dolmuştu oda. Somut bir düşmanlık vardı etrafta.
Jacqueline olduğu yerde durdu. Nefretle hepsine baktı. Fleurette onun duracağını düşünerek, hipnozun etkisini düşürmüştü.
Jacqueline bağırmaya başladı. "Yeter!
Sizlerden, sahteliğinizden, havanızdan, kendini bilmişliğinizden,
acımasızlığınızdan, sürtüklüğünüzden nefret ediyorum! Size
katlanamıyorum! Okulları ayırıyorum! Artık herkes kendi yoluna!"
dedi ve açık pencerelerin birinden uçup gitti. Aşağıda büyük bir kargaşa
oluyordu. Herkes çığlık atıyordu. Öğrencilerin paniğini
hissedebiliyordunuz. Jacqueline öğrencilerini almış gidiyordu.
"Bu kadarı fazla." dedi Letitia sinirle ve iki vampirin arasından geçip gitti. Bahçeye indiğinde öğrenciler hala paniklemiş durumdaydı.
"Görünmezlerin hepsi, okuldan dışarı!"
diye bağırdı Letitia. Öğrencilerinin hepsinin okuldan çıkışını izledi
ve sonra o da çıktı okuldan. Zaten fazla öğrencisi yoktu. Bir otelde
kalırlarsa, sorun olmazdı. "Londra'ya gidiyoruz."
dedi Letitia. Başka nereye gidebileceğini bilmiyordu. Gidebileceği tek
yer orasıymış gibi geliyordu. Bütün öğrencileri ile, İngiltere'ye
koşmaya başladı.
Fleurette ve Damita aynı odada durmuş,
dışarıdaki sesleri dinliyorlardı. Damita, hiçbir şey demeden, her
zamanki gibi tüm havasıyla çıktı odadan. Öğrencilerini aldı ve okuldan
çıktı. Sonra da Fleurette'te aynı şeyi yaptı. Okullar ayrılmıştı ve
birbirlerine düşman konumundalardı. Bu, aslında hepsinin uzun süredir
beklediği fırsattı. Okulları ayırmak hep akıllarında vardı ama sadece
öğrenci kavgalarını bahane edemiyorlardı. Şimdi, çok daha güçlü
olabilecek, öğrencilerini daha mükemmel koşullarda eğitebileceklerdi.
Sonunda bekledikleri bu fırsatı elde edebilmişlerdi. Artık, en mükemmel
olabilirlerdi. Ve birbirlerini öldürebilecek gücü kendilerinde
bulabilirlerdi...