Evita Magt
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Elementlerin gücü seni de saracak...
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Yönetim Kadrosu
d a r y a A10 d a r y a Adri10 d a r y a Hannah10d a r y a Ed-wes10

 

 d a r y a

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Darya Schmitz

Darya Schmitz


Kadın Mesaj Sayısı : 166
Kayıt tarihi : 03/08/10
Yaş : 30

d a r y a Empty
MesajKonu: d a r y a   d a r y a EmptySalı Ağus. 03, 2010 10:02 am

Darya Schmitz.

Bazen her şeyden soyutlanmak istersiniz. Sadece arzuladığınız milyonlarca şeyden biridir bu ve ukte olarak kazınır aklınızın, hatta kalbinizin ücra köşesine. Frejya Fontana'nın tek istediği buydu oysa ki. Melankolik düşlere bulanmış, yapay ergenlerden değildi. Sadece mutsuzdu ve bunun önemli bir nedeni vardı. Hayatını hiç varsayacak kadar önemliydi hem de. On yaşındaydı. Pembe balonlara tutunarak uçtuğu bir hayatı vardı. Pamuk şekerler yerdi, ağzına bulanan pembe bulutların ardında. Masumiyetle depolanmış bulutların, hiçle bütünleşeceği hiç aklına gelmemişti. Şekerlerinin kapılacağı hakkında korkusu bile yoktu. Beklentisiz şeylerin gerçekleşmesi, cefakâr ve çilekeş kaderin suçuydu. Yine de her şey üzerine kalmıştı, aklanması gerekiyordu. Hiçbir şeyin mecburiyetini üstlenmezdi. Lysander Pheragas dışında, sorumlu hissettiği tek kişiydi genç adam. Beş senedir duymuyordu sesini; ama aynı şey görüntü için söylenemezdi. Bir saniye bile, gözlerinden silinmeyen yüzü, ne kadar da saftı. Daha çocuktular. Söyledikleri tekerlemeleri anımsıyordu. Küçük kızın zorla oynattığı evcilik oyunlarını da. Hep sıkılırdı Lysander, araba gibi erkek işi şeylerle ilgilenmek isterdi. Lysander'ın kendinden sıkılması, o zamanlar en sevmediği gerçekti. Kavga ettiklerini hatırlıyordu. Çocukça kavgaları, ilk ve son kavgalarıydı. Lysander, Frejya'nın oyuncak bardağa çay koyarmış gibi yapmasından sıkılmıştı ve sokaktaki diğer erkek çocukların yanına gitmişti. İlk kez kırılmıştı kalbi. Siyah bulaştırılmıştı günahsız beden ve ruhuna. Terkedilmenin burukluğunu hissetmişti her hücresinde. Günlerce kendi kendine konuştu ve hayali pastalar yaptı. En renkli jelibonlarla donattı pastalarını. Deliriyor olmalıydı, çocuk tekrar gelene kadar. Yanağına kondurulan bir küçük buse ile unutmuştu her şeyi. Hem Lysander işini biliyordu, hem de Frejya çok saftı. Çocukluk pürüzsüzlüğünün yanında, hassas noktası Lysander'dı. Bir cümleyle her şeyi alt üst edebilirken, bir kelimeyle tekrar toparlardı. İlk aşkıydı çocuk. Aşkı, annesi ve babasının öpüştüğü zamanlarda değil, Lysander'ın nefesini hissettiğinde anlamıştı. Aptalın küfür olduğunu düşündükleri zamanlar, beyaz kartonlara sarılıydılar. Siyah boyalarla hiçe sayılmıştı ruhları.

Bordeaux'a taşınmıştı Frejya, bütün sözlerini hiçe sayarak. Bu, onun suçu değildi. Babası, seherbazlık bürosu tarafından Fransa'ya yollanmıştı. En başta basit bir görevdi, ardından Beauxbatons'a bir patika gözüktü. Anka Kuşu Tüyü, bütün Hogwarts binaları yanında fazla hafifti. En son isteyeceği şeydi, Lysander'dan uzak kalmak. Hogwarts'ta bile beraber olacaklarına söz vermişlerdi. O kadar emindiler ki birbirlerinden hiç sıkılmayacaklarından. Erişilmez ve kavranamayan bir bağ vardı aralarında. Herkesin özeneceği türden bir bağ. Kestirip atabilmiş miydi acaba Frejya? Lysander, onu özlemiş olabilir miydi? Belki de çoktan bir sürü kızla çıkmıştı Hogwarts'ta. Beauxbatons'ta dalga konusu olmuştu. Gelen tüm teklifleri geri çevirmiş ve balo zamanları, ortak salonda ağlamıştı. Adil olmayan hayatın, çektirdiği acılardan kesitlerdi bunlar. Kırıntılar toparlanıp, bir parça oluşturabilir miydi? Belki de zaman bile bölememişti parçalara. Frejya için böyleydi, Lysander hakkında ise boşluk vardı. Fırtına ve kara bulutlar, hani hiç sevmedikleri. Onları bir zamanlar boyadım, boya kayboldu; ama zamanın boyası kaldı. İşin kötü tarafı, Lysander'a tek bir mektup bile yollayamamasıydı. Annesi, hiçbir arkadaşıyla iletişim kurmamasını adeta emretmişti. Belki de bağların çabuk kopması ve kolay unutmak için yardım etmek istemişti. Her şey daha çok karışmıştı oysa, özlemi katlanıyordu. Ve şimdi, onunla aynı şehirdeydi. Sadece bu yüzden bile şanslı hissediyordu. Aynı havayı soluyorlardı, eskisi gibi. Bir daha onu göremeyeceğini sanıyordu. Hazırlıksızdı ve afallamıştı. Hem de çok.

Babasının ölümü, ağır bir darbeydi. İkinci bir darbeyi kaldıramayacağını bilmeliydi. Seherbaz babası, görev sırasında öldürülmüştü. Bunu anlatmaya gücü olmayan annesinin perişan hâli, gözleri önüne geldiğinde, hiç yaşamamayı istemişti. Fransa'dan tekrar dönüş yapmak, mükemmeldi. Bir eksik olarak dönmekse, iğrençti. Hayatının en büyük ikinci ironisiyle karşılaştı genç kız. Aylarca odasına kapanmasının dışında, her şey aynıydı. Düzenli olarak ağlıyor, öksüre öksüre sigara içiyor ve düşünüyordu. O iğrendiği ergenlerden hiçbir farkı yoktu. Eskisi gibi olabilmesi için tek şansın anahtarı Lysander'daydı. Karşılaşacakları günden korkuyor olsa da, bir an önce gelmesini bekliyordu. Tek çaresi buydu. Unutulması kolay biri olduğunu düşünmüyordu Frejya. Peki Lysander? Onu yanıltabilecek kadar iradeli miydi genç adam?

Aklındaki soru işaretleri, saniyelerle orantılı artıyordu. Mutluluğun sonunun acısını yaşıyordu. Tüpteki şeker bitmişti artık. Gerçek dünyanın farkına varması gerekiyordu. Adil değildi dünya. İnsanlar, piyondular. En mutlu insan olduğunu düşünürdü eskiden. Şimdi, bir hiç gibiydi. Bir erkek arkadaştan öteydi Lysander. En iyi arkadaşıydı, her şeyiydi. Ve ondan hoşlanıyordu. Anladığını düşünmüyordu yine de. Özlemi, aşkını dizginlemişti. Boynuna atlamak ve ağlamak istiyordu. Öyle ki, ağlamak refleksi olmuştu. Belki de mutluluktan ağlardı. Sadece daha olgun bir şekilde onunla olmak istiyordu. Sevgili olarak, ya da değil. Neşe kaynağı Lysander Pheragas'ı geri istiyordu. Her şeyden çok. Kararını vermesini, derin arzuları sağlamıştı. Şölende yanına gidecek ve her şeyi anlatacaktı. Bilmesi gereken her şeyi. Yaşadığı kötü günleri. Tekrar eskisi gibi olacaklardı. Olmalıydılar. Frejya, son dayanağını da kaybedemezdi.

Üzerinde kısa bir şort ve dar bir tişört, altında ise Fransa'yla ilgili en güzel şey olduğunu düşündüğü ayakkabıları vardı. Kızıl saçlarını açık bırakmıştı, poyrazın melodisi yerine uçuşuyordu her tutam. Üşümüştü. Titreyen cılız bacakları, aşina olduğu Godric's Hollow'da ilerliyordu. Her şey aynı, bir o kadar da farklıydı. Kokular ve simalar aynıydı; ama caddenin büyük değişimi göz ardı edilemezdi. Yüzünde hafif bir tebessümle ilerliyordu genç kız. Hafif bir göz makyajı yapmıştı, tanıdık yüzler görme ihtimaline karşı. Kirpikleri gerçekten uzundu. Rimelle zor sağlanan dolgunluğun, kendisine bahşedildiği için şükretmeliydi. Makyaj sevmezdi. Eskiden, taşıyamayacağı kadar ağır kolyeler takar ve annesinin kırmızı rujlarını aşırırdı. Bütün hevesini yemiş olmalıydı ki, en ufak bir rütuş bile uygulamıyordu. İyi bir şey olsa gerekti, etraftaki boya küpleri gerçekten korkutucuydular. Güzelliğini sağlayacak belirgin bir özellik olmasa da, rahat bir gündü. Havayı ciğerlerine dolduruyor, yaprakların boğuşmasını zevkle izliyordu. Özlediğini bir daha kabullendi. Büyüdüğü caddeleri özlemişti.

Julian, hemen sağındaydı. Ah, dondurma! O konuda Julian'ın üzerine tanımazdı işte. Cebindeki galleonları yokladıktan sonra, bol soslu bir dondurma ziyafeti yapmanın göz çıkarmayacağını düşündü. İki koca bol vanilya topunun arasına, ekstra parçacıklı çikolata koydurdu. Üzerine döktürdüğü çikolata sosu ise ağzının sulanmasına yetmişti. Değişmeyen bir şey daha bulduğuna sevinmişti genç kız. Adamın, kendisini hatırlamamasına bozulmamıştı. Küçüklük resimleriyle, şimdiki hâline bakıldığında, evrim geçirmiş gibiydi. Ve derin bir korku sardı benliğini. Tanınmamak... Belki de acizce kaybolurdu, ışıksız odada. Hayır! Kötü düşüncelerden arınacaktı. Sadece dondurmasını yiyecek ve eve dönecekti. Sonra da odasına çıkacak ve zırlayacaktı. Günlük programı kıvamına gelmişti artık işlek davranışları.

Galleonlarını bıraktı ve yürümeye devam etti. Dondurma ağzında erirken, o kadar mutluydu ki. Sekerek ve şarkılar söyleyerek yürümek istiyordu. Dudak kıvrımları her saniye yukarı kıvrılıyordu. Bu iyi bir şeydi, beş senedir bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Mutluluğu fazla göze batmış olmalıydı ki daldığı bir anda, karşıdan gelen büyücüyü farketmemişti. Evrenin en sakarıydı. Hemen yanakları kızarmaya başladı ve bir sürü özür cümlesi sıralamaya hazırladı kendini. Neden evden çıkmıştı ki? Tam bir umutsuz vakaydı. Bir çabuklukla mırıldandı Frejya. ‘Ah, çok afedersiniz!’ Ardından yere diktiği gözlerini, havaya dikti. Saçları çok hoştu adamın. Sarı ve kahverengi maratonu arasında karar verememiş olmalıydı. Havayla ahenk içerisinde uçuşan saçları, tamamiyle dağınıktı. Hatta hoş bir hava kattığı bile söylenebilirdi. Şok ise saniyeler sonra kapıyı kırdı. Lysander! Bu bir rüya olmalıydı, belki de kâbustu. Uyanması gerekiyordu, hem de hemen! Hayır, bu yıllardır beklediği andı. Yoğun düşünceleri arasından sıyrılamasa da, fısıldadı. ‘Lysander?’ Gözleri sonuna kadar açılmış, afalladığı bariz bir şekilde bakıyordu. Dondurması ise elinden fırlamıştı. Bir şeye karar verdiği an, hemen yapması gerekmiyordu. Aceleci Tanrı, bir oyun daha oynatıyordu. Düşüncelerini bölmek için çığlık atmak istiyordu. Lysander'ın donmuş ifadesi ve gitmek için attığı adımlar, en büyük çığlık olmuş ve çığ gibi düşmüştü kışına. O kadar güçsüzdü ki, kıvranıyordu. Alt dudağını ısırırken, yalvardı çocuğa. ‘Lysander lütfen, gitme!’ Gözlerinden boşalmak için yarışa giren damlalar, bir saniyelik boşluğunu bekliyordu. O kadar acımasızlardı ki, tıpkı hayat gibi. Çocuğa inandırıcı görünmesi için ağlamasına gerek yoktu, bunlar sadece içindeki birikintinin bir kısmıydı. Çocuğun koluna ürkerek dokundu ve çekti. Gitmemeliydi. Bir şans vermeliydi Frejya'ya. Sonra, giderdi. Eski defterlerin tozlanmasına izin verdiyse, arkasına bakmaz ve giderdi.

Göz yaşlarını durdurmaya çalışmıyordu, bir etkisi olmayacağını biliyordu. Yüzü, vücudu ve sesi titriyordu. Soğuktan olmadığı barizdi bu sefer. Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor olmalıydı. Lysander'a her şeyi anlatmaktan, bir canavarmış gibi ürküyordu. Çocuk dinlerse elbette. Yoksa kendini ölüm yiyenlerin önüne yem olarak atabilirdi. Babası Arthur Fontana gibi. Annesi ise sinir krizi geçirir, ölürdü. Şana yakışmayan ölümler, dipsiz boşlukta umursanır mıydı peki? Konuştuğunun farkına vardığında, cümleyi yarılamıştı. ‘İnan ya da inanma, sadece dinle! Beş yıldır, her gece aklımdaydın. Gözlerim kapandığında, tek seni görüyordum Lys. Gecelerce uyumadım, sadece seni görmeyeyim diye. Unutayım artık, acım dinsin diye.’ Fazla aciz ya da değil, söyledikleri yalnızca doğrulardı. Lysander'ın gözünde acizleşir miydi? Sonsuzluk yeminini bozan kendisiydi, bir öpmeyle her şey düzelmezdi şimdi. Her şeyi tam olarak anlatacaktı ve karar, insafiyetine kalacaktı. Yumuşak bir sesle konuşmaya çalışsa da, yaşadığı şokla titriyordu sesi. ‘Benden nefret ettiğini biliyorum. Sözünde durmayan bir ucube olduğumu da. Sadece anlatmama izin ver Lysander, kolay olmadığını bilmelisin.’ Hiç kolay değildi hem de. Çocuk adına konuşabilmeyi o kadar isterdi ki Frejya. Burnunu çekti ve göz yaşlarını hafifçe temizledi. Yenilerinin, yerlerini dolduracağını bile bile yaptı bunu. Sadece rahatlamak için. Ağlamanın rahatlattığını söyleyen palavracılara bir daha lanet etti. Ağlamak için gözden yaş mı akmalıydı? İçten ağlayamaz mıydı? Kan ağlayan içine rağmen, laf kalabalığı yapıyordu sadece. Çocuğun kolunu iyice sıktı ve göz teması kurmaya çalıştı. Gözünde eski günlerin izini görmeliydi, umudunu yitirmemek için gereken tek şeyi görmeliydi. Ucu parlak ışığı farkettirmeliydi. O kadar güçlü bir çocuktu ki Lysander, duygularını gizleyebilirdi. Eskiden böyleydi, şimdi değişimini gözlemleyemeyecek kadar ürkekti bakışları. Gözlerini kapadı ve damlaların göz pınarlarından akmasına izin verdi. Nefesinin kontrolünü sağlayabildikten sonra ekledi. ‘Her nefes acıtıyor. Bitmiş olamaz Lysander, her şeyi unutmuş olamazsın.’ Hollow Caddesi'nin ortasında ayağına kapanabilirdi genç adamın. Sadece bir milim hatıra görmek adına, gururunu yerlere serebilirdi. Sermişti de. Dizleri üstüne yavaş yavaş çöktü genç kız. Yaşlarıysa tek dostuydu. Sağır olmadıysa, etraftaki sesler kesilmiş ve yaşam adeta durmuştu. Titrek bedeni kıvrılmış, yüzünü avuçlarına gömmüştü.

1- Anahtar Kelimeniz

A) Düşünürüm
B) Hissederim
C) İsterim
D) Yaparım

2- Zayıf Yanınız

A) Saygısızlık
B) Duygusuzluk
C) Kaprislilik
D) İnatçılık

3- Güçlü Yanınız

A) Sorumluluk Sahibi
B) Özgüven
C) Zeka
D) Duygu Derinliği

4- Tipik özelliğiniz

A) Atılgan
B) Gizemli, sezgili
C) Maddiyata önem veren
D) Neşe veren

5- Eksik yanınız

A) Sabır
B) Derinlik, bağlılık
C) Atiklik/ Becerikli olmak
D) Tutarlılık

Karakter Özelliğiniz: Arzular... Tükenmeyen arzuların esiri olursunuz çoğu zaman. Arzular gitgide çekiciliğini arttırıp, sizi cezbederken; yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Hayatın dengesi budur zaten, hiç kontrol altında kalmazsınız. Kontrolünü yitirmeyen yoktur ya da bu sadece acizler için tatmin edici bir bahanedir. Her işi doğru yaptığını düşünen budalalar için ikinci gerçek inandırıcıdır, ilk gerçek ise sadece ego tatmini gerektiren bir durumun içinde tıkılıp kalmıştır. Darya kusursuz değildir, herkes gibi. Eşitlik savunucusu olduğunu iddia eder; ama başkalarını daha üstün tutar ve bunun cezasını çekerken, kaderin cefâkar olduğunu söylemekle yetinir. Değişik bir kızdır Darya, alışılandan farklıdır. Herkes ne yapıyorsa, aksini yapmayı amaç bilmiştir kendine. Siz sevin ya da sevmeyin, yapısı değişken değildir. Biraz melankoliyle kaplanmış, üstü de mutluluğun beyazıyla boyanmış bir kutudadır ruhu. Fazlasıyla duygusaldır genç kız. Evrenin değişmez bir düzen üzerine oturtulduğunu savunur. Doğmak, yaşamak ve ölmek. Belki fazla realist ve basit kaçar kulağa; ama Darya doğru olduğunu adeta bilir. Düşüncelerini mantık süzgecinden geçirmeye dikkat eder. Hata yapmayı sevmemesi, mükemmeliyetçiliğine ve ikinci şansa inanmamasına bağlanabilir. Ne karanlıktan korkar, ne de örümceklerden. Tek korkusu, aciz bir biçimde ölmektir. Bir hiç olarak, tıpkı babası gibi. İşin en kötü kısmı ise, babası hakkında her şey mahrem kalmıştır bu zamana kadar. Fransız annesi, onun değersiz bir paçavra olduğunu söyleyip durmuştur hep. Asi ve eğlence düşkünkişiliğini görürsünüz genelde; ama hayat selselesinden büyükçe bir pay olarak, çoğu olumsuz düşünceyi bir ayna gibi yansıtmaktadır. Çok çabuk kalp kırabilir. Bilinci zaman zaman körelir ve o anlarda yanında durmak istemezsiniz. Etrafındakilerin hakkında ne düşündüğünü önemsemez, belki de nihilistliği bu yüzden ilke edinmiştir. Hiççilik, onu umursamazlığından dolayı sarmıştır. Sevdiğini fazlasıyla kıskanır ve korur. Çoğu zaman sıkıcı ve sinir bozucu bir korumadan farksızdır. Hislerinin parşömende iz bırakması, kendini ifade edebilmesinin tek yoludur. Zamana yenik düşenlerdendir Darya. Onu sevin ya da nefret edin, umrunda olmaz.

Fiziksel Özelliğiniz: Keskin hatlara sahip geniş yüzü, ince ve pembe dudaklar, kısık ve okyanus rengi gözler ve biçimli burnuyla bezelidir. Bembeyaz ve düzgün dişlere sahiptir Darya, bu yüzden gülümsemekten çekinmez. Parlak, yosun yeşili gözleri çoğu zaman donuk baksa da, çok uğraşırsanız bir anlam çıkarabilmeniz mümkündür. Baştan aşağı gizem doludur. Omuzlarından aşağı nazikçe dökülen saçları vardır. Yüzündeki tebessüm çoğu zaman eksilmediğinden, mutluluğunu çok net anlarsınız. Elleri bir şekilde hep saçlarındadır, saçlarını dağıtmayı ve salaş görünmeyi sever. Yaşına orantılı boyu ve kilosu vardır. Zarif bedeni, narin adımlarla ilerler. Rahatına düşkün olduğunu en belli eden şey kıyafetleridir. Onu elbise veya etekle görmek pek mümkün değildir. Ayaklarından muggle ayakkabılarını eksik etmez, bedeniyle aşinalaşan kot pantolonunu altından eksik etmediği gibi.

Karakterinizin Burcu: Aslan.

Aile Geçmişi: Jason ve Monica Schmitz'in tek kızları Darya'dır. Ebeveynleri şımarıklık yapmasına olanak tanımamıştır kızın. Saygılı bir Fransız olarak yetiştirilmiştir, fazlasıyla mütevazıdır. Her ne kadar annesi, kuzenleri olduğunu söylese de, hiç görmeyen Darya, akrabaları olmadığını düşünür. Darbelere alışık olmayan kız, babasından yemiştir en büyük darbeyi. Ölmüştü. Nasıl öldüğünü bilmiyordu; ama bir sabah kahvaltı masasında o yoktu. Sadece annesi vardı, Monica. Soy adlarını değiştireceğini söylemişti, Darya şiddetle karşı çıkmıştı. On dört yaşından beri, annesi tarafından dolduruldu babasına karşı. Yine de onun hakkında kötü düşünmek istemiyordu, düşünemiyordu. Ölmeden önce, annesi ve babasının her gece kavga ettiklerini işitiyordu minik kız. Ayrılma gerçeklerini inkâr ederken, şimdi ona razı olabilmesi garipti. Dünya hâlâ adil değildi, her şey birbiriyle çelişiyordu. Büyük annesinden kalan, parlak yeşil ve büyük zümrütlü tılsımını hiç çıkarmaz boynundan. Henüz gizemini çözememiştir, sadece hoş bir takı ve hatıra olarak takmaktadır. Gelecek günlerde ise eski kökenlere dayalı bağlantıyı kavrayacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Priscilla
Su Kraliçesi
Su Kraliçesi
Priscilla


Kadın Mesaj Sayısı : 271
Kayıt tarihi : 26/07/10
Yaş : 31
Nerden : Wequa

d a r y a Empty
MesajKonu: Geri: d a r y a   d a r y a EmptySalı Ağus. 03, 2010 6:31 pm

Su Elementi| V. Sınıf Öğrenci
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
d a r y a
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Evita Magt :: RP Out :: Site Geçmişi :: Karakter Oluşturma Geçmişi-
Buraya geçin: