Janina Brookstein
Mesaj Sayısı : 177 Kayıt tarihi : 31/07/10
| Konu: Janina C.tesi Tem. 31, 2010 2:38 am | |
| Ad- Soyad: Janina Brookstein Örnek Rp: - Spoiler:
Kasabanın uykuya daldığı gecede, yüksek topuklu ayakkabılarımın çıkardığı sesten, birilerinin uykusundan uyanıp pencereye konmasını önlemek için nefesimi tutarak yavaş adımlarla ilerliyordum. Çoktan unutmaya başladığım bu kasaba, meşeden yapılma bir çekmecenin en dibinde unutulmuş sepya bir fotoğrafı andırıyordu. Sessiz ve yalnız. Çoğunlukla iki katlı olan eski, taştan yapılma evlerin içinden dışarıya süzülen, külüstür televizyon ışığı olmasa terkedilmiş sanardınız burayı. Her yanı anılarla dolu olan işlemeli duvarlarda gezdirdim elimi. Hatırlamak istemesemde beynimdeki arşiv sürekli çalışıyordu. Hala bir parçam kalmıştı burada. Yıllar onu alıp götüremememişti. İşte! Hayat herşeyi başaramıyordu. Zaman, zannedildiği gibi yaralara ilaç değildi asla, sadece daha fazla acıydı. Sonu gelmeyen, dipsiz kuyular gibi. Bomboş. Karanlık. Kaybolmuş. Birinin beni görüp farkedeceğinden korkarak çektim elimi rutubet kokan, soğuk duvardan. Topuklu ayakkabılarımı çıkarıp yolda yürümeye devam ettim. Burada evler birbirine benzediği için, kendi evimi bulmam biraz zor oluyordu. Neyseki kasabalının topladığı parayla alınan ucuz yağlı boyalarla her evin kapısına rakamla çizilmişti. Yılların tek unutturduğu o iki heceli harfti galiba. Evlerinin girişinden sokağa kadar taşan rengi solmuş erguvanlar neşelendiriyordu kasabayı. Hatta cırcır böcekleri. Işığı hala yanık olan kasaba birhanesinin önünden geçerke kalbimduracaktı adeta. Aman biri görür, işitir geldiğimi sonra başıma üşüşürler diye başımı eğerek yürümeye çalıştım. Her şampanya renginde olan evin kapısına bakıyor ve numaralara bakıyordum. Bulana kadar. Yabani otlarla dolmuş evin geniş bahçesine baktım. Kasabanın en büyük eviydi. En önemlisi benim evimdi. Bir zamanlar. Doğup büyüdüğüm evdi burası. Anılarımın başkentiydi. Paslanmış demir kapıyı açtığımda çıkan gıcırtıdan ürkerek taş yolsan evimin kapısına ilerledim. Çürük vişne rengi hala tazeliğini koruyordu. Babam o zamanlar kaliteli bir boya kullnamıştı. Komşularımız evimizin dışını hala boyuyordu. Ve on iki. Kapı numaramız. Kilitli ama azıcık itince açılan kapının ardındaki görünütüyü görünce gözyaşlarım sel olmuştu. Hiç aklımdan çıkmayan mazara hala aynıydı. O gece, herşey biranda olup bitmişti. Anne ve babamın öldüğü, benim öldüğüm geceydi. Annemin ailesi elindeki meşalelerle, ağızlarında aşağılayıcı küfürlerle kapımıza dayanınca ne yapacağımızı bilememiştik. Annem kapıyı açma taraftarı, babam ise onu engelliyordu. Aşınmış tahta zeminde hala belli olan kan lekerini görüyordum. Anne ve babamın kanı. Benim kanım. Ailemiz. Gıcırdayan yerde yürürken ürperen tenim ne yapmam gerektiğini unutturuyordu. Büyük salona girdiğimde yanan mobilyaların üzerine, hafifçe çeksen cart diye yırtılan, üzerilerinde toz birikmiş kalitesiz beyaz örtüler serilmişti. Tek elimle hepsini kaldırıp her tarafı simsiyah olmuş koltuklarda gezdirdim elimi. Evin her tarafı kapalı olduğundan hala yanık kokusu vardı. Arkamı dönüp bakınca canavar gibi gösteren aynada seyretmeye çalıştım kendimi. Başaramadım. Hiçbirşey kalmamıştı evde. Evimde. Duvarda asılı olan aile fotoğraflarımızın camı aşırı sıcaktan çatlamış ve erimiş. Alevler resimleri silip süpürmüştü. Gözümden akan bir damla yaşı silerek çürümüş olan merdivenlerden dikkatlice çıktım. Benim odam. Babamın prensesler odası dediği ama asla öyle olmayan pembe ve morlara bürünmüş odam şimdi küllerle kaplı duruyordu karşımda. Ellerimle ağzımı kapatarak etrafıma baktım. Duvarlardaki rafların birinde duran, yarısı yanmış olan ayığığı elime alıp sıkı sıkı sarıldım. Korkularımı, sırlarımı, herşeyimi anlattığım ayıcığımdı o benim. Ailemden sonra en kıymetlimdi. Gözyaşlarımın ıslattığı ayıcığı çantama koyarak duvara yaslandım. Neden gelmişti buraya ben? Kocamın bana aldığı araba, buraya yakın bir yolda bozulmasa asla gelmezdim. Dönemzdim bu kasabaya geri. Tam unuturken hatırlamazdım. "Ingrid. Ingrid Nowak. Bu sensin değil mi? Lütfen bana o olduğunu söyle lütfen!" Hiç unutmadığım bir ses. Annemin en iyi dostu. Benim manevi teyzem olarak adlandırdığım kişi. Başımı ona çevirince hatıladım adını. Abigail. Ben ayağa kalkınca boynuma sarıldı ağlamaya başladı. "Evet. Benim." Yüzüme bakarak ağlamaya devam etti. "Döndün değil mi? Evine bizlere geri döndün." Ona hayır, asla demek için nelerimi vermezdim. Ben geri dönemezdim ki. Yapamazdım. Ait olduğum ama acılarla yüzleşemeyeceğimyere geri dönemezdim. "Merak etme. Döndüm."
1- Anahtar KelimenizC) İsterim
2- Zayıf YanınızB) Duygusuzluk
3- Güçlü YanınızC) Zeka
4- Tipik özelliğinizB) Gizemli, sezgili
5- Eksik yanınızD) Tutarlılık
Karakter Özelliğiniz: Kendini o kadar çok ön plana çıkarmışki dönüp etrafına bakmıyor. Çoğu zaman kırıcı ve asabi davranışları olsada secdiklerine karşı daima yapıcı birisidir o. Kindar gibi görünsede kimseye karşı kin tutmaz. Fiziksel Özelliğiniz: Asyalı annesine hiç benzememiş Janina. Uzun, beline kadar inen saçları var. Rengi ile sürekli oynuyor. Gerçek saç rengi ise sarı. İri renkli gözlere sahip. Düzgün vücut ölçüleri, uzun boyu ve fiziği ile tipik bir leh kızı. Karakterinizin Burcu: Yengeç kadını. Aile geçmişi: Amerikalı babası ile çok sık görüşmüyor. Annesi japon kökenli bir amerikalı. İkisi Janina küçükken ayrıldılar. Fazla tutucu ve kendilerini düşünen bir anne baba oldukları için Janina evden kaçtı ve annesinin eski sevgilisi olan, baba gibi sevdiği adamın yanında yaşıyor. | |
|
Priscilla Su Kraliçesi
Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/10 Yaş : 31 Nerden : Wequa
| Konu: Geri: Janina C.tesi Tem. 31, 2010 2:46 am | |
| Su Elementi| V. Sınıf Öğrenci
| |
|