Artık kapanması gereken bir çift siyah gözleri kırpmaktan başka birşey yapmıyordu. Yatağında dört dönüyordu adeta. Ne uykusu geliyor ne de en ufak bir kıpırtı oluyordu. Biraz aksiyon ona iyi gelebilirdi ama hayatında ne bir aksiyon nede bir insan vardı. Hiç arkadaş çevresinin olmaması bazen güzel olsa da şuanda sıkıcı olmaktan başka bir işe yaramıyordu. Oflaya puflaya yatağında doğrulurken aynı zamanda nereye gideceğini düşünüyordu. Biraz heyecan fena olmaz, hee? Gideceği yeri bulmuştu. Sadece ateş öğrencilerinin girebileceği yer olan tapınağa doğru ilerliyordu. Bu saatte kimsenin olmadığını umarak ilerlediği yolda pijamalarıyla dolaştığını tapınağın yakınlarına geldiğinde fark etti. Daha doğrusu soğuktan donmak üzere olan bedenine baktığında... Havanın soğuk olmasının en büyük etkisi saatin 23.00 olmasıydı. Gecenin bu saatinde havanın günlük güneşlik olmasını beklemiyordu herhalde! Tapınağı koruyan iki adet ateş olsa da buraya girebilmenin yolunu biliyordu. Aslında içeride kimse yoksa yakalanmazdı. Zaten bu saatte birilerinin olacağını hiç sanmıyordu. Ama eğer olursa -ki bu onun bu saatte sonu olurdu!- bir yalan bulmalıydı kendi çapında. Gecenin soğukluğunu kendine siper etmiş duvara yaklaştığında mecbur dayanmak zorunda kalmıştı ve duvara dayanmak bu ince kıyafetlerle hiç iyi bir fikir gibi gözükmüyordu. Duvara yasladığı bedeninin titremesine engel olamamıştı. Tapınağın önünde duran iki ateşi gördü ve dikkartlerini çekmek için ileriye bir taş attı. Böylece biri orayı izlerken diğeri oraya gidecekti ve Irine içeri girebilecekti. Yerden aldığı orta boylardaki taşı -fazlasıyla büyük değildi tabii ki- tam karşıdaki çimlerin oraya fırlatıcaktı ki bileğini bir el yakaladı. Gecenin soğuğunu derisinde bir kumaş gibi tutan bu bileğin üzerindeki el sıcacıktı. Kim olduğuna bakmak için arkasını dönecekti ama birden bu sıcacık elin sahibi hakkında düşünceleri değişti. Onu burada yakalamıştı bu kişi. Her kim ise bu kişi onu bu hâlde görmüştü. Ahh, tam bir rezillik! Yavaş yavaş vücudunu, arkasında hâlâ bileğine sarılı olan elin sahibine çeviriyordu. Her kim olursa olsun birazdan onu bu şekilde burada görmediğine ikna etmeliydi. Arkasını tamamen döndüğünde gördüklerine inanamadı. Bir çeşit rüyada mıydı şuanda? Karşısında onu sıcacık eline ile saran kişi babasıydı! Hayır, bu olamaz! Bir çeşit halisülasyon görebilme ihtimali ne kadardı acaba? "Sen... Sende nereden çıktın?" Onu pek sevmediğini düşünmesinin üstünden iki yıl geçmişti. Evde olan her kavganın sebebinin babası olduğunu düşünürken, annesinin gerçek yüzünü görmesi ile tüm hayatı değişmişti. Şimdi burada duran adama ne demeliydi? Ya da ne yapmalıydı? Ama en önemlisi, burda olduğunu düşündüğü bu adam, gerçekten Irine'nin yanında mıydı?
"Her zaman birşey yapmadan önce iki keş düşün Irine." Irine'nin gözlerine dolan yaşlar nedeniyle bulanık görmeye başlaması tüm bu güzel hayali bozmuştu. Çünkü gözlerinden yaşlarının süzülmesine engel olmuştu ve gözlerini yumduğu anda karşısında elini tutan birini göremiyordu.
"Nereye gittin? Buraya geel..." Bu sefer gözlerini kısmak yerine gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Olduğu yerde sırtını duvarın soğukluğuna siper ederek ve sırtını sürterek yere çömeldi. "Hayır!" Sesi gittikçe uzaklaşılan bir tünelden geliyor gibi yavaş yavaş soluyordu. Gözlerinde biriken yaşların özgürlüğünü ilan ederken, ellerini de göğüsünde buruşturduğu dizlerine sardı. Tek dayanağıydı şimdi bu vücudunun parçası olan dizlermiş gibiydi. Babasının hayalini görerek neyin peşindeydi? Kesinlikle şizofren olmaya falan başlıyordu herhalde. Bu saatte burada ağlamamalıydı. En kötüsünden biri görürse eğer... Herşey mahvolabilirdi. Zaten yeterince durum berbattı... Bu yüzden olduğu yerden hızla kalkarak koşmaya başladı. Hiçbir şeyi umursamadan koşuyordu. Rüzgârı teninde hissetmek istiyordu. Ayaklarını daha da hızlandırdı. Artık rüzgâra çarpıyor, onun tenini yıkamasına izin veriyordu. Kulenin merdivenlerinin başına geldiğinde, merdivenleri de aynı hızla çıkmaya başladı. Birşeylere lanet okurcasına ilerliyordu. Tam kulenin en üstündeki giriş kapısına geldiğinde birinin nefes alışını duydu. Kim olduğuna bakmadan girişin içerisine girdi ve karşısında Dominic ile karşılaştı. Bir zamanların en iyi arkadaşı... Ailesinin hayatını mehvedişinin bir kanıtı daha...