Geçmişim içki, geleceğimse sarhoştu. Aklımı kurcalayan o kadar çok şey vardı ki, bazen hiç doğmamış olmayı istiyordum. Ucu belli bir uçurumda ayakta kalmaya direten ve hayattan bezdiğini melankolik tavırlarla vurgulayan basit bir kızdım ben sadece, kim beni önemserdi? Becky Simoné. Kızın arkadaşlığına sahip olduğum için gerçekten memnundum. Becky masumiyetin beden bulmuş hâliydi. On altı yaşında bir körpe olan kızın yüzünden saflık akıyordu. Gerçekten duru bir yüzü olan Becky'nin olgunluğu şaşırtıcıydı. Kötü anlarımda -yani her zaman- yaşıtlarımdan bile olgun bulduğum genç kızın omzunda bulurdum kendimi ve bu bana her zaman güç vermiştir. Dayanak noktamın arkadaşlarım ve özellikle Becky olduğunu bir kez daha anladığımda, Hydra Şelalesi'nin önündeydik. Becky güzelliğini ısrarla kabullenmiyordu. Aynaya bakmayı sevmediğini biliyordum. Güzel olduğunu her baktığında anlaması için bir portresini çizmeye karar verdim. Sandığımın aksine, karşı çıkmadı Becky. Yüzündeki heyecan gülümsememi sağladı. Çantamdan geniş ve Becky kadar masum, lekelenmemiş beyaz tuvali çıkardım. Bazen tuvalin, paletin ve fırçaların dahi, insanlardan daha yakın olabileceğini düşünmüyor değilim. Bütün eşyaları çıkardıktan sonra kalemle bir taslak çizmeye başladım. En zor kısmı buraydı, bir hat bile taşarsa, tuval çöpe giderdi. Ciddi bir biçimde gözlerine şekil verirken, Becky neşeli bir sesle mırıldandı. ‘Bazen düşünüyorum da Darya, bence hayat yaşamaya değer.’ Tamam, resim yapmayı severdim; ama imkânlar yerinde olunca. Becky konuşursa çizemezdim ki! Bütün hatları taşırır ve kendi dikkatimi de dağıtırdım. Bu yüzden ani bir refleksle durdum ve ciddiyet bezeli bir uyarı yaptım. ‘Hey, sakın kıpırdayayım deme!’ Kızın gülümsemesi ve ardından tekrar pozuna dönmesini izledim. Bir şeyler mırıldandığını anımsıyordum; ama kendimi çok kaptırmış olmalıydım ki dokuları sertçe veriyordum. Normalde yumuşak hatlara sahip Becky'nin yüzünü kasmak istemediğim için bir an tereddütte kaldım; ama sonra güzel durduğunu farkettim ve devam ettim. Bazı küçük ayrıntıları sadece ressamlar farkedebilirdi, Becky'nin rahatsızlık duyacağını sanmıyordum. Su sesi güzel gelmişti, çello konçertosu gibiydi. Tok sesler arasında işitilen mırıltı sırıtmamı sağlıyordu. Ana hatlar bittikten sonra palete biraz pembe döktüm ve fırçamı suyla ıslatıp, elbisesini boyamaya başladım. Gerçekten zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım; ama Becky anlamışa benziyordu. Sıkıntılı bir biçimde yüzünü şelaleye dikmiş Becky'e tebessüm ettim ve son rütuşları atladım. Bir sorunu olduğunu düşünmüyordum, onu mutlu görmeye fazlasıyla alışıktım. Sorunlu kısım ben olurdum, mutlu kısım Becky'di. Eğer bir şeyler varsa öğrenecektim; ama önce yorumunu almalıydım. Neşe fışkıran bir ses azimle bütünleşti. ‘İşte bitti.’ Ardından elimi belime yerleştirdim ve dudaklarımı gülümseyerek büktüm. Tıpkı annemin sergilerindeki gibi inceledim resmi. En çok saçlarla uğraşırdım hep, yine öyle olmuştu. Becky'nin saç dokusu o kadar hoştu ki, çizerken mutlu olduğumu hissetmiştim. Becky'nin sesi gayet zıpırdı. ‘Artık hareket edebilir miyim?’ İsterik bir kahkaha attım. Uzun zamandır gülmemiştim ve bu gerçekten iyi gelmişti. Hatları kasılmış, olduğu yerde öylece duran kızı daha çok bekletmenin eğlenceli olacağını bilsem de, sırıtarak yanıtladım. ‘Evet.’ Kız cevabı biliyormuş gibi anında yanıt verdi. ‘Sonunda!’ İkimiz de sırıtırken, paleti yıkamak için göle gittim. Boyayı çıkarırken, Becky'nin övgü yağdırmasını bekliyordum. Boyanın burnuma bulaşmasına gülerken, bana seslenen Becky'nin sesi garip gelmişti. ‘Hey, Darya! Bu sende ne arıyor?’ Ne dediğini anlamak için kıza döndüm. Elinde, neredeyse boyu kadar bir tuval tutuyordu. Görüntüye gülümsedim; ama bu uzun süremedi. Kaveh'in resmini tutuyordu. Şelalenin önünde görmüştüm onu, bir lütûf gibi yanıma gelmişti ve hazır önümde tuval varken, resmini çizmemi istemişti. Aklımdan portresini çizmenin ne kadar hoş olacağının geçmesiyle birlikte gelişen olay silsilesi inanması güç; ama gerçekti. Çizdiğim portreyi çocuğa vermeyi sindirememiş ve tuvalde bir sürü deneme yapmıştım. Bu da onlardan biriydi. Çocuk hakkında düşüncelerim gerçekten farklıydı. Vladimir ve Kaveh'i kıyaslama amacımı bilmiyordum; ama Kaveh bir şekilde daha öndeydi. Beni hatırlayıp hatırlamadığını bile bilmemek gerçekten kötü. Çilekeş biri olduğumu asla reddetmemişimdir; ama ne ironidir ki Kaveh gerçekten hoş biri. Bir teşekkür müydü bende bu kadar iz bırakan, bilmiyorum. Tek bildiğim, onu bir daha görmek istediğim. Düşüncelerimden sıyrılmam gerekiyordu, bunun bilincindeydim. Derin bir nefes aldım ve kıza doğru yürürken, duyması için biraz şiddetli konuştum. ‘Onu tanıyor musun?’ Kızın heyecanlandığını farkettim ve sağ kaşım otomatik olarak havaya kalktı. Becky'nin başını sallamasıyla birlikte, kaşım indi ve açıklamak için kelimeleri bir araya getirmeye çabaladım. Sahi kimdi Kaveh? Beni niye bu kadar etkilemişti? Tamam, gerçekten hoş bir fiziği vardı; ama ben Jason'a bakmamış biriydim. Sonuç olarak bu garip bir farktı ve ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Aklımdaki soru işaretlerinden biri çocuğa, öbürü de Becky'e aitti? Kaveh, onun için önemli biri olmalıydı; ama daha önce bahsetmemiş olması gerçekten garipti. Aralarında duygusal bir şey olmasından korkmuştum. Tamam, Becky'nin mutluluğu benim de mutluluğumdu; ama bu kadar şanssızlıkla değil. Bir nefes daha aldım ve düşündüğümün imkansız olduğuna kanaat getirdim. Öyle bir durum olsaydı Becky bana açıklardı, değil mi? Kızın yanına geldiğimde, gözümü tuvale diktim ve resmi inceledikten sonra, kelimelerimi ağız hapsimden saldım. ‘Lisäd'ın önündeyken rastladım ona, hatları çok keskindi ve iyi bir portre olacağını düşündüm. Oldu da.’ Eksik kalmış gibi hissettiğim cümleyi saniyesine tamamladım. ‘Senin gibi.’ Ardından Becky'nin portresine baktım ve gülümsemeye devam ettim. Kızla gülmeye o kadar çok ihtiyacım vardı ki... İşin garip kısmı Becky konusunda tereddüt duymamdı, onunla hiçbir saklımız olmazdı. Belki de sadece saçmalıyordum. Sonuçta, Becky'nin çantasında bir erkek portresi bulsam, ben de merak ederdim. Örneklerin karmaşayı silmeleri güzeldi. Anlık rahatlığımla, Becky'nin konuşmasını bekledim.