Evita Magt
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Elementlerin gücü seni de saracak...
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Yönetim Kadrosu
Curiosity Becomes a Heavy Load A10 Curiosity Becomes a Heavy Load Adri10 Curiosity Becomes a Heavy Load Hannah10Curiosity Becomes a Heavy Load Ed-wes10

 

 Curiosity Becomes a Heavy Load

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Vladimir L. Vasilyev

Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 31/07/10

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyÇarş. Ağus. 04, 2010 11:30 pm

Bugün burada şeytanın yerküreye dönüşüne tanıklık ediyoruz. Onu her yönüyle görebilirsiniz. Kafanızı nereye çevirirseniz onun aşağılık işlerini görürsünüz. Bugün burada, şeytanı zincire vuran ve onu bin yıllık bir sürgün uçurumuna sürükleyen meleği gören ermiş Yahya'nın kehanetinin sonuçlarına tanıklık ediyoruz. Bugün, bin yıldan sonra, şeytan geri döndü. O aranızda. Bakın! Çevrenize bakın! Ahşap mobilyaların loş ışıktaki parıltılarından gözlerinizi alıp insan kalabalığı üstünde gezdirin gözlerinizi. İlerleyin, evet. Barmenle konuşan kırmızı kazaklı, kızıl saçlı kadının yanındaki bar iskemlesinde oturan genç adamı fark ettiniz mi? Arkası dönük, kahverengi saçlı olan. O da dönüşün bir parçası. Şu anda sadece barmenin görebildiği insanın nefesini kesebilecek mavilikteki gözleri raflardaki içki şişeleri üzerinde geziniyordu anlamsız bir şekilde. Rafların yanlarındaki duvarları süsleyen tablolar dışında duvarlara yaslanmış bir kaç heykelden fazlası yoktu. Muntazam yerleşmiş tabloların arasına sade bir tarzda yerleştirilmişti heykeller. İçinden bir ses bu heykellerin olduklarından fazlasını sakladığını söylüyordu. Belki büyü ile canlanan bir şövalye, şimdilik taş şeklinde bekleyen bir gargoyle ve bir kaç tane daha. Kendi kendine tıslarcasına güldü, tek nefeslik bir gülüş. Ağır cam bardağı dudaklarına götürdü. Yeşil içki hafifçe boğazını yakarak midesine yol alırken yüzünden herhangi bir ifade belirtisi geçmedi. Tüm bunlar çok da ilgisini çekmiyordu açıkcası. İlgisini, küçüklüğünden beri merak sardığı, ergenlik çağlarında bir hobi haline getirdiği, şimdiler de ise saatlerce karşısına geçerek izlemekten mutlu olduğu tablolara verdi. Onları günlerce izlemekten keyif duyuyordu. Zaman kaybı olarak görenlere gülüp geçerdi. İçlerinde, hiç kimsenin bilmemesi gereken ve bilenlerin de varlığından korktuğu gerçeklerin olduğuna inanırdı. Bir anda gözlerinin ilerisinde olan tablolardan birisine dikti gözlerini. Sisli havayı çam ormanlarının ortasına iyi yerleştirmiş olan ressam tahtadan küçük bir kulubeyi de sisin tam ortasında bulundurmuştu. Tüm resimdeki renk ahengi, fırça darbelerindeki canlılık harika olmasının yanı sıra tahta kulubenin kapısını belli eden bir işaret de dikkat çekiciydi. En azından onu görebilecek gözler için.

"Edepsiz yaratık..."

Fısıltıdan ileri gitmeyen cümle yavaşça akmıştı gülümseyen dudaklarının arasından. Tablonun biraz ilerisindeki masaya takıldı kaydı bakışları. Hiç ummadığı bu yerde, hiç ummadığı bir zamanda ve hiç ummadığı bir şekilde bir şey ilişti gözüne. Birisi. Gözlerindeki bir anlık ışıltı, içindeki hisleri eleverebilecek türdendi. Masanın tamamen dolu olmaması hiç de şaşırtıcı değildi. Gitmeli mi gitmemeli miydi? Onun kendisini fark edip etmediğini bilmiyordu. Ne zamandır buradaydı acaba. Bir süre sadece öylesine baktı. Bardağın dibinde kalan içkiyi fondip yaparken masadakinin gözleri bara kaydı. Oradan da genç adama. Göz kapakları düşmeye yüz tutmuş gözleri açıldı göz bebekleri büyürken. Yanındaki genç bir şeyler anlatmaya devam ediyordu ama onu dinlediği yoktu. Kısa bir süreliğine zaman, mekan, varlık kavramları silinmişti öylece. Evren ikisinin de göz bebeklerinden birbirine doğru akan bir- hiçlikmiş gibi. Kız gözlerini bardaki adamdan ayırarak yanındakine döndü tekrar. Vladimir Leonid Vasilyev ise elindeki bardağa indirdi bakışlarını. Büyük ihtimalle esmer sıska çocuk kızın sevgilisiydi. O kadar acınası geliyordu ki çocuğa baktığında gördüğü o hayat ona. O özgürlüğüne ve özgür bırakılmaya bu kadar düşkünken. Her saniye kanatlarını açıp seksen günde devr-i alem'i yeniden yazmaya hazırken. En basit, en düşük seviye insani iletişimlerde bile üzerinde egemen bir baskı isteyen insanlar o kadar ağır derecede boş, bayağı ve genel düzeyin altında geliyorlardı ki onu, iğreniyordu. Esmer çocuğun da onlardan biri olduğuna her şeyine bahse girebilirdi. Elindeki boş bardağı maun tezgaha bırakan bardaki genç adamsa birkaç saniye bekledi. Sevgili. Emin olduktan sonra iskemleden hafifçe kayarak o masaya doğru ilerlemeye başladı. Yürüyüşü emindi, yürüyen zerafetti. Kırmızı bir pantolon, üstüne iç içe geçmiş gibi duran siyah ve beyaz incecik v yakalı bir kazak giymiş olan genç adam, cevizden yapılma masaların kenarlarında belirli aralıklarla sıralanmış granit heykelleri bir bir geçti. Kızın oturduğu vardı. Yanında oturan gençle de karşı karşıya gelmek üzereydi. Onlarla konuşmaya geçmeden önce kızı inceledi. Masanın üzerinde minik bir işleme vardı. Herhalde bir tek işleyen kişinin anlayacağı özel işaretler ve bir figürle süslenmişti. Eski olduğu üzerinde yer etmiş izler sayesinde rahatlıkla belli oluyordu. Masaya doğru son adımını yavaşça attı. Asırlar gibi gelen bir süre sonra karşılaştığı kıza gülümseyerek yaklaştı. Her zamanki gülümsemesi. Bir şey söylemeden önce tekrardan dikkatle kızı inceledi. Gri bir elbise -eskiden beyaz olduğunu tahmin ettiği- içerisindeki kız elini kahverengi saçlarının arasına daldırdı. Bakışları genç adamın delici bakışlarına lehimlendi. Sanki yanına çağırır der gibi ama belki de git burdan demek ister gibi. Genç adamsa baştan sona karışık. Esmer genç de kızın neye bu şekilde baktığını merak ederek başını çevirdi genç adama, yan oturmuştu sandalyeye,. Yılların getirdiği izler sessizce onları görebilecek gözleri arasında akarken esmer çocuğun yüzünde memnuniyetsizlik belirmesi normaldi. Onları hissedebilmek için o yılları geçmek gerekliydi.

"Darya."

Üzülmenin ya da sevinmenin olamadığı, olmadığı bir ses tonuyla ağzından çıkmıştı kızın adı. Önceden keşfettiği his, eksiklik?, artık -bu ses tonu ile- yerini hissizliğe bıraktı. Esmer gencin büyük ihtimalle tehditkar olduğunu düşündüğü ama genç adamda sadece gülme isteği uyandıran bakışlarına kaydı kısa bir süre gözleri.

"Herhalde bir sigara içmen veya başka bir şey yapman gerekiyordur, değil mi?"

Bir şey söyleyecek gibi olan genç, kızın bacağına hafifçe elini koymasıyla kıza döndü. Bir ona, bir de ayaktaki genç adamın yüzünü inceledi. Tehditin boyutunu ölçüyordu sanki. Sonunda karar vermiş olacak ki, açık kahverengi sandalyesini gürültülü bir şekilde ittirerek ayağa kalktı. Kızın yanağına bir öpücük kondururken bir şeyler mırıldandı ve gözlerini genç adama dikerek uzaklaştı. Genç adamsa kızın karşısında hareketsizce ayakta duruyordu, tepkisizce. İfadesiz gözleri hala kızın üzerinde, sanki vücudunu izlerken tüm hislerini, duygularını, düşüncelerini okuyor gibi bakıyordu. Karşısındaki sandalyeyi çekerek kızın karşısına oturduğunda bir şey söyleme ihtiyacı hissetmiyordu. Darya konuşurdu ilk önce.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Darya Schmitz

Darya Schmitz


Kadın Mesaj Sayısı : 166
Kayıt tarihi : 03/08/10
Yaş : 30

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Geri: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyPerş. Ağus. 05, 2010 3:02 am

Bereketin şekilli gözyaşları yeryüzünde birikirken, vücudundan akan ürpertiyi hissetti. İliklerine dolan aziz hava, bozguna uğratmıştı genç kızı. Hayatının muttarit geçen buğulu günlerine berraklık kazandırmasını engelleyen havaya somurttu. Yosunlara bürünmüş tuğla duvarlara sürttü parmaklarını. Her şeyi bu kadar yüzeysel yaşaması garip bir his uyandırmıştı benliğinde, sanki devamı olacak gibi. Elinden adeta fışkıran su damlalarını hissediyordu, kendini son kez yenileyen bir kelebek gibi. Gücünün olmaması acizliğini körüklerken, kaderinin cefakârlığına göz yumdu. Çarelerinin azlığı iç çöküntüye sebep olurken, ellerini palete daldırmış buluyordu kendini. Parlak sarı boya kendisini de etkisi altına alsa ne olurdu sanki? Coşkunun fazla bulunmamasının amacı neydi? Ön reyonlarda halk haşmine mi uğramıştı? Ve belki biraz da kırmızı, tutkuya ihtiyacı vardı. Hayatının basitleştiği gerçeğini tuvale de yansıtmaktan korkuyordu. Raflarda tozlanan fırçaları anımsıyordu; ama eskileri yâd etmek pek iyi gelmiyordu. Hayat zor muydu peki? Zorlaştıranın kendi olmasının ihtimali baskın mıydı? Bencil ya da egolarıyla verdiği savaşta yenilmiş biri değildi; ama olmayı isterdi. Eğer normal olarak nitelendirilen şeyler, merkezler üzerine kurulmuş bir şeyse, kendi merkezini vurgulamak isterdi. Hayatın kalemlerden ibaret olmadığını anlaması gerekti; ama yol gösterecek kimsesi yoktu. Arkadaşları vardı ve güzel vakit geçirmesini sağlıyorlardı; ama sadece anlık gösterişlerle. Hiç bitmeyecek mutluluk beklentisinin çok görüldüğünün farkındaydı, umutsuzluğu bu yüzdendi. Küçüklüğüne dönmek isterdi Darya, mutluluğuna. Kendini zora sokan her sokaktan sapmaktı arzusu, tıkalı yollardan uzakta bulmalıydı kendini. Hayata kafa tutabilmeliydi, zorluklar karşısında boynu eğik durmamalıydı. Melankolik düşünceler, yağmurla karıştı ve benliğini sardı. Zincirlerini on dokuz yıldır kıramamasının yorgunluğuyla durdu ve esir oldu. Yağmuru hissetti. Ruhu o kadar kuvvetli bir algıydı ki, vücudunu kavramamıştı bile. İki azmin tutsağıyken, nevrotik biri olmasıyla ironi yarattı. Egolarına yenik düşmesi gerekiyorken, başkalarını üstün tutuyordu. Şizofren olabilir miydi peki? Tek sorun şizofrenlerin, şizofren olduklarını kabul etmeyişleriydi. Listeden bir sorunu daha elerken, nasıl bir tepki vereceğini bile bilmiyordu. Üzerinde uzun bir elbise vardı. Keskin ve acı hatıralardan, Darya kadar payını almış bir elbiseydi. Kuğu kadar beyaz olduğunu anımsıyordu, kendi kadar saftı. Kutsanmış ve bir rahibe ritüeli kadar kötüden arınmıştı. Bir anının daha hasretle hüsranla kavuştuğunu hissettiği an, omuzları çöktü. Üzerine oturan elbise, yağmur sayesinde, iyi bir erkek payı olmasını sağlıyordu. Yüce bağışlayıcının oyununda piyon olmanın bilinciyle ilerledi. Manevi değersizliğin acısıyla bütünleşerek...

Yağmurun durduğunu farketmesi zaman almıştı. Çekingen bir tavırla yükselen Güneş, hafif bir tebessüm yarattı yüzünde. Uğruna gülünecek bir şeyin olmadığını iddia etmesiyle çelişti yaptığı. Önemsenecek bir şeyin olmadığını düşünerek, her şeyi kafaya takıyordu. Gerçekten rahatlamaya ihtiyacı vardı ve başkası böyle bir iyilikte bulunmayacaksa, zeminini kendi hazırlayacaktı. Sentetik tavırlarının planlı mı yoksa ruhunda mı olduğunu bilmiyordu. Uçurtmanın ucunda gökyüzüne süzülürken, durdurulduğunu farketti. Özgürlüğün engellenmesini veya kısıtlanmasını sevmezdi. Hayali aleminden koparıp, realistliğe adım attıran yüzü inceledi. Jason McGroughen, on dokuz yaşında bir su bükücüydü. Yumuşak yüz hatlarıyla onore edilmiş ve göz çukurları fazlasıyla belirgin bir portreydi. Esmer bir teni, biçimli ve parlak yeşil gözleriyle anlam kazanmıştı. Kendinden hoşlandığını duymuştu; ama körelen duyguları, karşılığını vermesini engelliyordu. Kimseyi suçlu tutamazdı, elinden kaçıran da oydu. Sonuç olarak erkeklerin cinsel istekleri, hormonlara bağlı ve sorgulanamazdı. Genç adamı daha ne kadar oyalayabilirdi? Vladimir Leonid Vasilyev. İsminin, benliğini fırtına gibi estirmesine izin vermek zorunda kaldı. Kendine gelmeliydi; ama bunu söyleyen bir Candice olmaması kötüydü. Randevuyu da sarışın kız ayarlamıştı ve Darya, bunu tamamen unutmuştu. Saçlarını hemen düzene sokup, elbisesini belli etmeden çekiştirirken, duydu adamı. ‘Çok güzelsin.’ Rahatlamakla birlikte, ellerini üstünden çekti. Hafif bir refleksle saçlarını, kulaklarının ardına gizledi. Eskisi gibi yanaklarının kızarmasını çok isterdi. Jason gerçekten her kızın birlikte olmak isteyeceği bir çocuktu ve Darya moronu fırsatı, olduğu gibi geri tepiyordu. Kabalık yapmamak için çocuğu terslememiş olan kız, cevap vermeyi unuttuğunu farketti. Hafifçe sırıtarak, yanıtladı genç adamı. ‘Teşekkürler, Jason. Sen de iyi görünüyorsun.’ Labstra'da kaybolmak istiyordu ve Jason yanındayken, bunun olasılığı yoktu. Umudunu mahrem kutuya tıkarken, çocuğun bariz isteğini farketti. Rahatsızlığını belli etmeyerek, çocuğun koluna girdi ve rotayı ellerine bıraktı. Nereye gittiklerini bilmiyordu. Yanında Jason olmasına rağmen kaybolabilir miydi? Bir daha kimsenin onu bulamamasını isterdi; ama Jason büyük bir engel oluşturuyordu. Zayıf olmasına rağmen, uzun çocuğa biraz sokuldu ve ilerlemeye devam ettiler. Acaba evine mi götürüyordu? Belki de bakireliğini bozmak için uğraşacak olan başka birinin daha kollarındaydı. Çocuktan ister istemez uzaklaştı ve sorgulayıcı bakışlarına yanıt vermedi. Paranoyanın zihnini fare gibi kemirmesine dur diyen, gördüğü tabela oldu. Beyaz panonun üzerine siyah ve parlak bir biçimde Bee yazılmıştı. Yanındaki bira resimlerinden anlaşıldığı üzere bir bara gelmişlerdi ve Darya'nın içkiyle pek arası olmadığı da bir gerçekti. Bakirelik konusunu aklından atamamıştı. On dokuz senedir, bakirelik hakkında, gerçek aşkı bulmadan, diretmesi söz konusuydu. Sadece bir kere aşık olmuştu. Vladimir, gün içerisinde ne kadar da çok aklına gelmişti. Darya daha on altı yaşındayken, birlikte olmak istemişti genç adam. Vladimir ise on dokuz yaşındaydı ve son senesindeydi. Onu kaybetme korkusuyla birlikte, iradeli davrandı ve kesin cevabını verdi. Hayır, yapamazdı. Genç adamın dudaklarında kendini bulduğu doğruydu; ama gerçekten seviyor olsaydı, beklerdi. Gittiği an, bütün soruları yanıtlamıştı. Sevmiyordu. Belki de kırılmasının tek nedeni buydu. Ona duyduğu nefreti, başkalarına da yansıtıyordu. O kadar dalmıştı ki, gözlerinin dolmasına ramak kalmıştı. Jason da konuşmasa, kendine gelemeyeceğini biliyordu. ‘Viski?’ Nazikçe kafasını salladı ve gözlerini masaya dikti. Buraya daha önce hiç gelmemesine rağmen, inceleme heyecanıyla da dolmamıştı. Sadece parke zemini ve cevizden oyulmuş, işlemeli masayı inceledi. Mitoloji benzeri sembollere şöyle bir göz attı, eskiden duyduğu merak, göz ardı edilemezdi oysa. Neşesini iyice kaybettiğini farketti, hayata döndürecek notalara ihtiyacı vardı. Hayır, piyano söz konusu olmayacaktı bir daha. Ve Vladimir, o da.

Gülümsemeyi denedi genç kız. Jason'dan etkilenmemek zaten mümkün değildi, bu yüzden biraz zorlamalıydı. Elindeki viski şişesi ve bardaklarla gelen çocuk yerine, arkadaki simaya takıldı yüzü. Aşinalıktan eskimiş bir maske gibiydi. Duru bir çekicilik ve büyülü mavi gözler. Hayır, bu bir hayaldi. Genç adamı, karşı çıktığı günden beri görmemişti. Birden çıkıp gelmesi olağan değildi, hem de Jason'a aşık olmaya çalışırken. Bakışlarını Jason'a yöneltmeyi becerdiğinde, yüzündeki gülümseme silinmişti. Masaya gelen çocukla mutlu görünmeliydim. Acı çekmesini istiyordum. Bastırılamamış ego devreye burada giriyordu. Tek sorun Vladimir'di. Mutluluktan ölmesini istiyordu; ama kendi mutluluğundan. Buz kesilmiş gözleri üzerinden çekildiği an, ters giden bir şeylerin olduğunu anladı. Bütün gün ve hiç utanmadan süzebilirdi Darya'yı; ama şimdi önüne dönmüştü. Bunun sadece tek bir seçenek getirisi vardı. Konuşma girişiminde bulunacaktı. Darya ise mesafesini korumalı, adamı mümkün olduğunca terslemeli ya da en iyisi, konuşma tenezzülünde bile bulunmamalıydı. Jason'a gitmelerini söyleyecekti ki, duyduğu ses, nefesini adeta kesti. ‘Darya.’ Tepkisiz kaldı. Sesinde ne eski arzusu ne de nefret vardı. Duygusuz bir melodiydi; ama dinlemeye değerdi. Hemen Jason'a çevirdi telaşlı gözlerini. Sahiplenici bir ifade ve nefret... Keskin nefreti körelmişti, sanki Darya'yı hiç kaptırmayacak gibi. Bir daha ürperdi, uzun zamandır kimse sahiplenmemişti onu. Bu yüzden de bir paçavra gibi hissediyordu. ‘Herhâlde bir sigara içmen veya başka bir şey yapman gerekiyordur, değil mi?’ Yeryüzüne tekrar inmeden önce bile kendine seslenmediğini anlamıştı. Sigara... Ömür kısaltmanın başka bir yoluydu ve Darya kesinlikle saçma bulurdu bunu. Güzel ölmek istiyordu, akciğerlerini parçalamak değil. Vladimir bunu biliyordu, en azından üç yılda öğrenmiş olması gerekiyordu. Genç adama sarhoş bir biçimde sarıldığı yegane günü hatırladı. Nasıl da derin ve güvende uyumuştu kollarında. Jason bir canavara dönüşmeden, nostaljileri ertelemesi gerekiyordu. Haşimle Vladimir'i hedef seçmiş çocuğa yöneldi Darya. Gözlerine masumiyet oturttu ve sağ elini, çocuğun bacağına koydu. Kendine dönen gence gitmesini fısıldadı. Şiddetle karşı çıkan çocuğa, önemli olduğunu ikna etti ve ardından yanağını okşadı. Şefkat bürünen Jason, Darya'ya küçük bir buse armağan etti ve arkasını sürekli kontrol ederek, dışarı çıktı. Derin bir nefes aldı, büyük bir kavgayı engellemenin şerefine. Vladimir ayaktaydı ve bakışlarının, üzerinde gezindiğini hissedebiliyordu. Okşayan bakışlarından bu kadar rahatsız olduğunu hatırlamıyordu. Sanki sadece ne kaybettiğine göz atıyordu, pişman veya özlem duymadan. Karşısına oturduğu an ise, bütün vücudu işlevsiz hâle geldi. Hareket edemiyordu ya da konuşamıyordu. Ve Vladimir'in beklentisi, Darya'nın konuşmasıydı. Dünya düzeni değişmezdi ve aradaki mesafeler her ne kadar açılmış olursa olsun, Vladimir'in aynı olduğundan şüphesi yoktu. Genzini temizledi ve ellerini kahverengi saçlarına gömdü. Gözlerini masadaki viski şişesine dikerek, boğuk bir sesle konuştu. ‘Bakire kızlarla konuşmama hastalığın etkisini yitirdi mi, yoksa artık bakire olmadığım çok mu belirgin?’ Olabildiğince iğneleyici konuşmaya çalışıyordu genç kız. Yalandan hoşlanmazdı; ama pişmanlık sağlatmanın en kolay yolu bu gibi görünüyordu. Göz altlarını ovuşturdu ve viskiye uzandı. Sarhoş olursa, adamın gözlerine bakabilir miydi? Düşünecek zaman yoktu, şişeyi dudaklarına dayadı ve yakıcı sıcaklığın, boğazından Lisäd gibi akarak, işlevlerini esir aldığını hissetti. Bugün daha kaç kere esir olacaktı bilmiyordu, Vladimir'in tutsağı olmayacağı ise tek bildiğiydi. Gözlerini birkaç kez kırptı ve kendine geldiğinden emin olduktan sonra, adamı inceledi. Değişmemişti. Gözlerindeki ifadeyi gizlese de görebiliyordu, hissedebiliyordu. Sadece ne anlam vereceğini şaşırmıştı genç kız. İnsanlar kendi yollarını kendileri çizerler ve sonuçlarından da kendileri sorumlu olurlardı. Bu çizgiden sapanları yoluna koymak zorucuydu. Farklı pişmanlıklar duymamak için, anlam aramayı bıraktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev

Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 31/07/10

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Geri: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyPerş. Ağus. 05, 2010 8:29 am

Kız hafifçe genzini temizledi. Alışkanlıklar değişmez. Ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, birbirlerini son görüşlerinden itibaren üzerlerinde sayısız farklı parmak izi birikmiş de olsa, karşısındaki kızı tanıyordu. Yarım saniye içinde de bakışlarını başka bir şeye yöneltecek. Kül tablası, viski şişesi, peçetelik veya herhangi bir şey. İkinci seçeneği seçmişti. Birisi narin boğazına bir tomar kağıt tıkamış gibi çıkmıştı sesi konuştuğunda.

‘Bakire kızlarla konuşmama hastalığın etkisini yitirdi mi, yoksa artık bakire olmadığım çok mu belirgin?’

Hayır. Bunun olmadığı biliyordu. Değil mi? İkinci seçeneği kısa bir süre zihninde tartmaktan alı koyamadı kendini. Başka birisiyle... Belki de esmer çocuk. Ya da son yemeklerinden sonra hızını alamayıp gittiği bardaki barmen. İçinde titreşmeye çalışan her neydiyse onu rahatsız ediyordu. Mümkün olduğunca arka odalara gönderdi o şeyi. Önemi yoktu. Bakire olmayabilirdi. Genç adam yeteri kadar beklemişti ve uğrunda ilişkileri mahvolmuştu. Ne anlama geldiğini, aslında ne istediğini ve ifade etmeye çalıştığı şeyi Darya'nın hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamadığını biliyordu. Viski şişesini hafif kararsız ama çevik bir hareketle dudaklarına dayayan kızdan ayırmadı gözlerini. İçki içmeye alışmış mıydı? Sanmıyordu, alışkanlıklar değişmez. Cam şişeyi tekrar masaya koyarken tok bir ses çıktı. Gözlerini birkaç kere kapayıp açması genç adamın düşüncelerinin doğru olduğunun bir göstergesiydi. Ona çevrilen yüzdeki her çizgiyi zorla ezberlenilen, en gerekli şeyler unutulsa bile unutulmayan o lanet yemek duası kadar iyi biliyordu.

"Bana yalan söyleme, ne olursa olsun, hiçbir zaman. Buna gerek duyma."

Kelimeleri sade, içten ve zarifti. Üzülemiyordü; çünkü tüm kalbiyle verdiği degerin yok oluşunu gördüğü bir yolculuktu aslında gözlerine bakmak. Acı olansa onu "o" yapanın bir parçasının da genç adam olmasıydı. Bir şey ,sadece tek bir şey, demek istiyordu fakat tuhaf olan tam tersininde etkisiyle susmasıydı. Sessiz kalıyordu ve boğazında tutuyordu umursamadan. Sevinemiyordu, çünkü ellerini uzattığında hissetmeyi arzuluyordu. Hissederken tadını tatmak, tadarken sarhoş olmak, sarhoş olurken "Seviyorum." demek. Bu sarhoşlukta kendini kanıtlamak isterdi bir de. Her kelimeyi oluşturan her harfin tek tek anlamını açıklamak. Sevinemezdi. Konuşmak isterken, yolunu şaşırmış yumru hissettiriyordu kendini her defasında. Hiçbir şey diyemezdi. Hiçbir şey. Ne şekilde olursa olsun, hiçbir şey. Hiçbir şey. Bir kelimeyi zihninde bu kadar tekrarlayarak kaçamazdı da. Ve işte bunun yüzünden şu an, geçmişi, boşlukları, eksiklikleri, umutları kısaca Darya karşısında otururken, hiç tatmamış olduğu özlemi içinde bıraktığı tek, belli belirsiz bir yol ile tadıyordu. İronik. Aylardan beri, sahi kaç ay?, görüşmediği, benliğinde bir hayalet olarak kalmış kızın karşısına oturduğu zaman sadece bunu hissetmesi. Ne gülümsemek ne de hıçkıra hıçkıra ağlamak bu. Kokusu uzun zaman sonra dönen bir arkadaşın samimiyetiyle sarıp sarmalıyordu. Bir tanıma işareti, hayal gücünü çalıştıran, dokunmadan daha ciddi etkiler ortaya döken, hormonal dengenin temellerini taşıyan ve de ilk gelişen ama en son kaybolan duyuyla birleşince ortaya genç adamın pek de hoş karşılamayacağı bir his çıkıyordu. Yaşam insanları seçtiği rol üzerine gelişen entrika ve yalanlar üzerine kuruluydu. Şeytanlarla meleklerin oynadığı. Şeytanı oynamak, umarsızca yargılanmak nedenlerini göz ardı ederek ve kaderin zarlarının atıldığı sahnede geçmişe bakıp göz yaşlarında günahlarından arınmadan yoluna devam edebilmeyi gerektiriyordu. Bunu büyük bir ustalıkla yapabilmiş olan genç adam arka odalara ittirmeye çalıştığı duyguların gözlerinden okunmadığını umdu.

"İyi görünüyorsun."

Hayat insanı oyle bir noktaya getiriyordu ki kendini sevdikleriyle savaşırken, aralarına kat edilemeyecek yollar koyarken ve nefret ettikleriyle sevişirken buluyordun. Üzülürdün. Pişman olurdun. Sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlardın. Az yemiş, çok içmişti. Geçmişe tükürüp geleceği çiğnemişti. Dünyayı bir oyuncağa çevirmişti. Ayak basmadığı yer kalmamıştı. Darya başkasıyla beraber olmuş, bekaretini ona vermiş olabilirdi. Ait olmaksa doğru tanım değil. Ne o, ne de başka birisi hiçbir yere ait değildi. Aidiyet bir kandırmacaydı küçük çocuklara anlatılan. hiçbir yerde hiç kimse beklemiyordu kimseyi. Nasıl bu hale gelmişti? Nasıl bu kadar narsist ve android bir hale gelebilmişti? Seyrettiği filmlerdeki kahramanların gerçek olabileceklerine nasıl inanmıştı? Romanların, tuvalette okumak için yazılmış olabileceklerini nasıl düşünememişti? Kızın biraz önce masaya bıraktığı şişeyi kavradı ince parmakları. Uzun, kemikli. İçkinin tadı ağzında yayılırken daha fazla duyumsayabilmek için gözlerini kapattı. Birkaç yudum sonra aldığı yere geri koydu tekrar şişeyi. Hafiflemişti hatırı sayılır miktarda. Hâlâ içiyordu eskisi gibi, içki ayırmazdı. Genç adam alkolü kendine yakıştırırdı. Her türlü uyuşturucudan tatmıştı. Bağımlılıktan nefret etmişti. Gitmesini, terk etmesini engeller diye. Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlanmıştı. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullanmış, aşık olmuştu. Tam karşısındaki insana. Genç adamı bu hale getiren o muydu? Üç yıl gerçekten yeterli bir süreydi. Değil miydi? Bütün derdi kızı yatağa atmak ve sonra çekip gitmek olan lanet olası bir adam olmamıştı ona karşı hiçbir zaman. Bir zaman sonra hazzı kızla beraber yaşamak istemişti, aşık olduğu kızla. Gerçekleştirilecek olan aktivite onunla olsun istemişti. Ruhu onunkiyle bütünleşmişken başka bir kıza gidip de kendi ruhuna aı çektirmek değil. Ayrılmaları kırıcıydı tamamen, yakıcı, yıkıcı. İncinmiş genç adam kızgınlık ve kırgınlıkla yapabileceklerinden en kötüsünü yapmıştı. Vladimir Leonid Vasilyev'in şu an sahip olduğu kişiliğe giriş aşamasıydı o, her şeyin başlangıcı. Nerede olursa olsun soğuk olan ellerinin buz kestiğine emindi. Tekrar şişeye uzanan parmaklarının rengi çekilmiş,tırnakları tanıdık şekilde bembeyaz. İçinde oluşan ani dürtüyü kontrol edemeyerek şişeye uzanan ellerini sağ avcunun içine aldı. Sol elinin parmaklarıyla buz kesen parmakları kavradı. Bütün bunlar olurken gözleri bir kere bile kızdan ayrılmamıştı. Kendi vücudunun ısısını emmeye başlayan yumuşak tenin sebep olduğu anılar taaruzunu geri püskürtmeye çalıştı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Darya Schmitz

Darya Schmitz


Kadın Mesaj Sayısı : 166
Kayıt tarihi : 03/08/10
Yaş : 30

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Geri: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyPerş. Ağus. 05, 2010 2:04 pm

Bir kelebekti Darya. Ömrünün uzunluğu hakkında bilgisi yoktu sadece. Kendine zarar verebilecek kadar narindi ve yolundan sapmıştı. Sürünün zıttına ilerliyordu ve koşullarını kısıtlıyordu. İşlek kanatları, yaşamın azizliğine uğramıştı ve ruhunu, daracık bedenine sığdıramıyordu. Annesi, tek ve özel biri olduğunu söylerdi. Eskiden bundan garip bir biçimde hoşlanırdı; ama şimdi, normal kategorisine bürünebilmek istiyordu. İmkansızlar konusunda acemiliği bir daha vurgulandı ve teslim oldu. Her kelebeğin ölümü, yetersiz yaşam süresinden değildi. Bütün enerjisini içine çekmişti genç adam. Her ne kadar gururuyla birlikte ödün vermediği düşüncesinde olsa da, kırıntıların olduğunu biliyordu. Gitmiş olsa da, bazı şeyleri parçalaması için yetersiz kalmıştı. Zarar sadece Darya'nın mutluluğunu sömürmesiydi. İlk aşklar her zaman heyecan vericidir ve son olmasını istersiniz. Eninde sonunda gelecek gerçekten kaçabildiğiniz kadar kaçarsınız. Üç sene kaçmışlardı ve Darya'nın en istemediği yolla son bulmuştu. Hormonlara yenik düşen genç adam giderken, onu seviyordu. Her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu söylemesini ve kapıdan çıkıp geleceğini umut ediyordu. Beklentileri iki ay öncesine kadar sürmüştü, annesini ve babasını kaybedene kadar. Dramatik dizilerin baş rolüydü Darya, romanı dinlendiği zaman, ağlanacak kızı oynuyordu. Kendine acıyordu, hep kazanan olmayı istemişti. Şimdi zaman kavramını saklı ruhuna atmış ve mutluluğu bekliyordu. Beklemek, düşünüldüğü kadar kolay değildi. Sol göğsünde tarif edilmez bir sızı vardı ve dayanılmaz hâle gelmişti. Dayanmak konusunda diretmekten vazgeçerse, yaşamının hiçbir anlamı olmazdı. Zorluklara karşı yılmayan kız olarak akılda kalmak daha iyiydi ve en iyiye yavaş yavaş ulaşacaktı. Bu denli imkansız bahanelerle kendini kandırmaya devam edecekti Darya. Tek çaresi buydu. Karşısındaki genç adamın kollarına atılmamak için zor duruyordu. Sonuç olarak eskiler bir şekilde iz bırakırdı ve Vladimir sadece eski değildi. Ondan başka birine aşık olmamıştı, yapamamıştı. Genç adamın bencilliği, gözünü kör etmişti. Gittiği gibi bitmesini istemişti; ama istekleri hiçe sayılan bir kızdı. Boyun eğdi, yine. Kendini sevdirmeden gitmeliydi, acı çekmekten bıkmıştı. Yeterince zorlanıyordu zaten, aşk acısını tekrar tatmak istemiyordu.

Vladimir her hücresini, arzusunu ve hareketini kavramıştı. Genç adama değiştiğini göstermek istiyordu; ama olmayan bir şeyi gösteremezdi. Gittiğinden beri aynıydı. Belki biraz daha çökmüş ve olgunlaşmış; ama aynı. Adamdan yalanlarını gizleyememesi ne kadar da kötüydü. Hiçbir zaman iyi bir yalancı olamamasının yanında, kendini en iyi tanıyan insan, onu afallatıyordu. Tekrar gözlerini devirdi ve genç adama okkalı bir tokat savurmamak için zor durdurdu kendini. Ona haykırmak, neden biraz daha bekleyemediğini sormak ve kendini yine kollarında bulmak istiyordu. Haketmeyenlere değer vermekte üstüne olmayan genç kız, Vladimir'i ilk günkü kadar körpe görüyordu her defasında. Eskiden aşk dediği kavramın, nefrete dönmesi için uğraşmıştı. Keskin ve acı hatıralarla bezeli hayatının, en önemli sayfasıydı şüphesiz. Geçmişte yaptığı hatalara inat, yeniden nefesini omzunda hissetmeyi istemesi normal miydi? Kendi normal miydi peki? Pek normal bir yaşantı sürmese bile, gururluydu. Tam altı ay önce gururunu ayakları altına almış ve yalvarmıştı zaten. Gitme demişti, boşuna. Gözünden acımasızca akan yaşları umursamış mıydı gerçekten? Peki ya şimdi? Hayatının içine eden adam, acı çektirmekten zevk alacak kadar sadist miydi? Bildiği her şey acı çektiriyordu, bilmemek en iyisiydi. Vladimir'i terslemeli, bozguna uğratmalı ve ardından Jason'dan özür dilemeliydi. Anlık planı kulağa kötü gelmiyordu, Vladimir'in sesini uzun zaman sonra ve bir daha duyana kadar. ‘Bana yalan söyleme, ne olursa olsun, hiçbir zaman. Buna gerek duyma.’ Sesinde algıladığı zerafet yüzünden şaşırdı. Kin kaplı bir ses bekliyordu, eskisi kadar şefkatli değil. Vladimir, gerçekten kibar biriydi. Yani eskiden, terketmeden önce. Her zaman centilmen biri olmuştu ve kraliçe gibi hissetmesini sağlamıştı. Pürüzsüz yaşamının baş noktası adamla bu kadar mesafeli olacakları, aklının ucundan bile geçmemişti. Sahi o kadar da kötü olabilmiş miydi Vladimir? Genç adama hayatın saflığını yakıştırmıştı Darya. Beyaz boyanın öbür adı, sadelik ve mükemmellikti Vladimir. Bembeyaz tuvalde, genç adamın portresini hayal edemiyordu, her şey çok karışıktı. Beyazdan eser yoktu, saf olan her şey soyuttu. Siyaha boyanmıştı tuval. Melankoli değildi, belirsizlikti. Soru işaretlerini seçebiliyordu Darya ve pişmanlıkları. Üzüntüleri ve sevinçleri. Bütün anıların soyutluğunu, somutlaştırdığını hissediyordu. Ana tema kırmızıydı resimde. Tutkuydu. Genç adamı kırmızı ve beyazla tanımlardı Darya. Şimdi, saflığı tamamen bozulmuş, sadece yapay bir tutkuydu. Ve acı... Gördüğü yeşil renk, gözünden düşmesi için çırpınıyorken, göz teması kurmamaya çalıştı. Adamın gözlerinin, kendi gözlerinde olduğunu ve bir saniyelik umudu beklediğini biliyordu. Emindi işte, en az annesi kadar iyi tanırdı onu. Problemleri birlikte aşarlardı her zaman, yüzündeki hafif kırılganlığı algılardı. Şimdi yüzüne bile bakamıyordu. Peki, utanması gereken Darya mıydı, Vladimir mi?

Sıradan iki sevgiliden farklıydı onlar. Her şey yüzeyselden ibaret değildi. Ruhlarıyla, fısıldayarak sevişirlerdi. Dillere pelesenk olmuş sözcüklerden apayrı bir boyuttaydılar. En azından Darya öyle olduklarını sanıyordu. Zaman içinde Vladimir değişmişti. Büyümenin dışında, bir evrimdi adeta. Darya'ya olan ilgisi, sigara ve uyuşturucuya yönelmişti. Vladimir'in kendiyle sarhoş olmasını istedi, içkiyle değil. Bencilliği sadece Vladimir konusundaydı. Adamın gözünden düştüğü için, hep kendinde aradı sorunu. Onu geri kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Vladimir tam altı ay önce gitmişti. Gittiği günü anımsıyordu. Genç adamın evinde, odasındaydılar. Yatakta oldukları doğruydu; ama sadece öpüşüyorlardı. Genç adamın, ara sıra boynuna indiği oluyordu. Son noktayı koyan, daha ileri gitmesiydi. On altı yaşında bakireliğini teslim etmesi ne kadar doğruydu, bilmiyordu. Aşık olduğu birine teslim edecekti kadınlık çiçeğini ve Vladimir'e gerçek anlamda bağlıydı; ama erkendi. Gerçek anlamda erkendi. Bunun devamı olacaktı ve on dokuz yaşındaki adamı tatmin edemeyeceğinin bilincindeydi. Onu kaybetmek ve başka kızlara kaptırmak korkusuna direterek uzaklaştı ondan. Açıklayabildiğini düşünüyordu; ama Vladimir soğuktu. Sanki hiçbir bağları yokmuş gibi. Darya'nın ısrarcı olmayan öpücüklerini şirin bulduğunu söylerdi, artık onlara karşılık bile vermiyordu. Ne tutku dolu dudak ısırıkları kalmıştı, ne de sevgi. Gözyaşlarıydı geride kalan. Ve sözler, aklından hiç çıkmışlar mıydı sahi? ‘On dokuz yaşında ve yakışıklıyım, etrafımda hiçbir bakir yok Darya. Seni sevdiğim için başkalarıyla sevişmedim; ama bu lekeyle dalga konusu olmaktan bıktım. Beni bir daha arama lütfen, iyiliğimiz için.’ İyilik, ha? Kelime anlamını unutmuştu Darya. Hayatının siyah mürekkepe bulanmasını sağlayan adam, tam karşısındaydı ve hiçbir şey yapmıyordu. Her şeyi bitirmiş olan genç adam, bunu sadece cinsellik için yapmıştı. Hayat adil değildi ve Darya, bundan payını almıştı. Şimdi gözlerinin içine bakmaktan kaçarak ne kadar aciz olduğunu vurguluyordu adama. Belki de gülüp geçecekti. Nefrete zorla bürüdüğü gözler, adama çevrilince tutku olacaktı. Bunu o kadar iyi biliyordu ki, cümleyi duyana kadar, tepki bile vermedi. ‘İyi görünüyorsun.’

Başını yavaşça kaldırdı ve olabildiğince ifadesiz baktı adama. Hayatının en zor anlarından biriydi şüphesiz. Dişlerini dudaklarına bastırırken, vücudundan geçen acı dalgasını hissetmemişti bile. Mitolojiye ilgi duymayan biri için bile Tanrılar'ı andırıyordu. Belirgin hatları fırlayacak gibiydi ve parlak mavi gözlerini görebildiğiniz için bile şanslı olmalıydınız. Bakışını bile kavramıştı Darya. Anlatmak istediği şeyler vardı derin bakışlarında. Pişmanlığı sezmek için çırpınıyordu; ama Vladimir her zaman iyi bir oyuncu olmuştu ve duygularını, duyularında kaybedebilirdi. Darya için olmasa bile, o kadar uzun bakamamıştı adama. Hafif bir tebessümle yanıtladı adamın iltifatını. Belki de alaycı bir gülüş. Nasıl isterse öyle anlamasına olağan verdi; ama kesinlikle teslim olmuş bakışlarla değil. İçten bakıldığında bitkindi ve gözlerinin altı çukurlaşmış bir eroinmandan farksızdı. Vladimir'in gözlerindeki morluğu gördüğü an, içi cızladı. Bir mazoşistti. Ona ne zaman durmasını söylese, bağımlılıklardan vazgeçilemeyeceği hakkında nutuklar dinliyordu. Eskiden kendini durdursa da, şimdi daha zordu. Adamın kendine acı çektiriş nedenini bilmek istiyordu, tedavi yolu varken, neden geri dönmediğini anlamalıydı. Niye? Bir hiç uğruna mı? Adamı sevmeye devam ediyor olabilir miydi? Belki; ama bir daha olmayacaktı. İkinci şansa hiçbir zaman inanmamıştı. Şansları hakedecek biri, ikinci şans için hata yapmazdı. Şansa inanmazdı bu yüzden. Bağışlayıcının saçma komplosu, inanışlar ve tesadüflerden ibaret. Viski şişesinin, Vladimir'in elinde olduğunu gördü. Üç sene içerisinde, bir kez dahi sarhoş olduğuna rastlamamıştı. Su içermişçesine yudumladı viskiyi. Darya'da uyanan acı tat, Vladimir'de hafif bir hazdı. Farklılıkları buydu. Darya dayanıksızdı ve tek dayanağı Vladimir'di. Her şeye karşı koruyucusu oydu ve artık yoktu. En azından düne kadar karşısında dikilmemişti. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini, hiçbir şeyi bilmiyordu. Rahat olmalı ve onu unutmuş gibi yapmalıydı. Jason'ı sevgilisi sandığına emindi, bunu bir avantaj durumuna getirebilirdi. Güç almak için şişeye uzayan elleri buz kesilmişti. Ortamın sıcaklığıyla ironik bir vücudu vardı kızın, elementinden olsa gerek, soğuktu.

Teni kadar soğuk şişeyi kavramayı bekliyordu Darya, Vladimir'in sıcaklığını değil. Güçlü kollarına zıt, Darya'nın ellerini adeta porselenlermişçesine tutuyordu. Kırılmasından korkarak; oysa, çoktan kırılmıştı. Geç kalınan şeylerin bilincinde miydi adam, pişman mıydı? İkinci şans ile ismi bile anılmayan kızı seçmesi ne kadar da vahimdi. Şömineyi andıran parmakları, parmaklarını sarmaladı. Ruhunu okşayan bu durum, içindeki dürtüyü harekete geçirdi. Teslim oluyordu ve sözünü bir kez daha bozuyordu. Tercih hakkı vermeyen bir adam karşısında yenilmişti ve yenilgiyi kabul ederse, her şey bitecekti. Gözlerini korkusuzca adama dikti. Son çaresi buydu. Ne nefret vardı sesinde, ne azar, ne de kin, sadece yorgunluk vardı. ‘Bir daha görüşecekmişiz gibi, bana öneride bulunman ve de iltifat etmen gerçekten garip.’ Omuzlarını silkti ve elini yavaşça çekti adamdan. Sıcaklığın, sahibi olmasını istiyordu. Adamın konuşmak için ağzını açtığını gördü. Eğer konuşursa, onu dinleyecek, yalanlarına kapılacak ve tekrar onunla olmayı isteyecekti. Hızlıca iki parmağını adamın dudağına dayadı ve alt dudağını hafifçe aşağı indirdi. Parmaklarını çekti ve adama donuk bir bakış attı. Eskisi gibi dudaklarına değdirmek istiyordu parmaklarını; ama dürtüsünü bastırabildi. Sesi o kadar boğuktu ki, yansıtmak istediği alay, tahmin bile edilemiyordu. ‘Yatağa atamadığın tek kızım, bunu sindiremiyorsun ve istediğin herkesi elde edebileceğini kanıtlamak uğruna işimi halletmek istiyorsun, değil mi?’ İkisi de afallamıştı. Darya, kelimeleri bu kadar doğru seçebildiği için gerçekten şaşırmış ve bir şekilde de mutlu olmuştu. Vladimir ise ne diyeceğini şaşırmıştı, her hâlinden belliydi. Onu bu duruma kendisi düşürmüştü. Mutlu hissetmeli miydi? Onun kadar kötü müydü Darya da? Çocuk kelimeleri seçmeye çalışıyordu büyük olasılıkla, Darya'ysa derin bir nefes ardından, şefkat ve anlayış dolu bir sesle mırıldandı. Tıpkı eskisi kadar sevgi dolu. ‘Bak, ikimiz de gerçekten zor dönemlerden geçtik. Büyüdük ve olgunlaştık. Fiziksel olarak da ruh olarak da.’ Kendine şaşırıyordu. Olgunluğuyla vereceği cezadan daha acıtanı olamazdı. Onsuz da ayağa kalkabileceğini, yaşamın devam ettiğini ve güçsüz olmadığını kanıtlamalıydı. Artık onu sevmediğini ve bir daha yüzünü görmeyeceği için acı duymadığını söylemeliydi. Yalan söylemeliydi kısaca. Ve öyle yaptı da. ‘Benden daha hızlı büyüdün, cinsel isteklerini gidermek istedin. Haklıydın da, on dokuz yaşında bir gençtin ve seni üç sene boyunca beklettim.’ Elini saçlarına gömdü tekrar. Eskiler hiç aklından çıkmazken, genç adama anlatmak daha da zordu. Çenesini, birleştirdiği ellerinin arasına yerleştirdi ve masumiyet kokan sesiyle devam etti. ‘Seni suçlayamam Vladimir; ama daha on altı yaşındaydım. Seninle öpüşürken yaşadığımı hissediyordum, sadece o kadar. Saf sevgimi, kalbimi adadım sana. Vücudumu da adayacaktım, sadece biraz daha güven gerekiyordu.’ Haklı mıydı? Vladimir yeterince güven sağlamamış mıydı? Çocuğun eksik sevgi beslediğini düşünmemişti, son zamanlar haricinde. Suçlu hissetmesini istemezdi. İnsanları, özellikle de Vladimir'i haksız konumuna düşürmeye kıyamıyordu. Cefâkar kaderden nefret ediyordu. Sağ eliyle şafaklarını ovdu ve ekledi. ‘Belki de sorun bende; ama eğer gerçekten sevseydin, beklerdin. Beklemedin ve...’ Sesini isterik bir hüzün kaplarken, yapabilecek bir şey kalmamıştı. Gözünden yaşların akması normalliğini kanıtlardı veya aciz olduğunu inkâr eden bir palavraydı. İkinci seçeneğin çok baskın olmamasını umdu. Kendini acındırıyor muydu, yoksa içten miydi yaşlar? Ruhunu kaybettiğini öne süren biri ağlar mıydı? Nefesinin kesildiğini tam o an hissetti. Aklına getirmekten korktuğu kelimeyi telaffuz ederken bile zorlandı. ‘Gittin Vlad, arkana bile bakmadın.’ Ona Vlad demeyeli uzun zaman olmuştu. Bunun bilincinde olan adamın gözlerindeki, saliselik ufak ışıltıyı farketti. Gülümsemek isterdi; ama yaşları olağan vermiyordu buna. Omuzlarını dikleştirdi, ellerini iki yanına aldı ve burnunu çekti. Daha fazla cümle kuramayacaktı, mecali yoktu. Bütün gücüyle, anlamı derin bir bitiriş yaptı. ‘Bu yüzden pişmanlık duymamalıyım Leonid, tıpkı senin gibi.’ Sesinin soğuk çıktığına sevinmişti. İdare eder bir konuşma olduğunu düşünüyordu, daha sonra kendini kutlamalıydı; ama daha tam olarak atlatmamıştı. Erkenci davranmak, isli yanılgı kasırgasında bulguya dönüştürürdü kendini. Ona Leonid demişti, kavgalarında da hep öyle seslenirdi eskiden. Sanki çift kişilikliydi adam. Vladimir beyazlığın, Leonid ise siyahın simgesiydi. Adamın siyaha yakın durduğunu hissetmek gerçekten acıydı. Olabildiğince güçlü görünmeye çalışarak, adamdan gelecek herhângi bir mimiği veya sözü bekledi. Tepki vermeliydi altı ayın ardından, belki de çeker giderdi. Her şeyi düzeltir miydi peki bu sefer? Düzelecek bir şey kalmamıştı ki.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev

Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 31/07/10

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Geri: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyCuma Ağus. 06, 2010 5:59 am

‘Bir daha görüşecekmişiz gibi, bana öneride bulunman ve de iltifat etmen gerçekten garip.’

Yorgun bir sesle söylediği cümlesinin ardından narin omuzları belli belirsiz hareket etti ve ellerini ayırdı genç adamınkilerden. Gerçekten böyle düşünüyor değildi herhalde. Bir şeyler söylemek için ağzını açtığında kızın sıcaklığı biraz artmış parmaklarını dudaklarında hissetti. Kız yavaşça parmaklarını aşağı indirdi ve geri çekildi. Gözlerindeki boş ifadenin neyi yansıttığını biliyordu. İçinde çok büyük bir savaş veriyor ve milyonlarca düşünceyle boğuşuyordu. Konuştuğunda boğuk çıkan sesinin sebebi de zıt düşüncelerden herhangi birinin diğerini yenememesiydi herhalde.

‘Yatağa atamadığın tek kızım, bunu sindiremiyorsun ve istediğin herkesi elde edebileceğini kanıtlamak uğruna işimi halletmek istiyorsun, değil mi?’

Bunu beklemiyordu. Ve ayrıca hayır, bu doğru değildi. Bir şekilde hastalıklı bulduğu bu cümleler onun düşündüklerini ifade etmiyordu. Kıza açıklama yapacağı sırada kızın bu sefer birazcık daha yumuşatılmış sesini duydu.

‘Bak, ikimiz de gerçekten zor dönemlerden geçtik. Büyüdük ve olgunlaştık. Fiziksel olarak da ruh olarak da. Benden daha hızlı büyüdün, cinsel isteklerini gidermek istedin. Haklıydın da, on dokuz yaşında bir gençtin ve seni üç sene boyunca beklettim. Seni suçlayamam Vladimir; ama daha on altı yaşındaydım. Seninle öpüşürken yaşadığımı hissediyordum, sadece o kadar. Saf sevgimi, kalbimi adadım sana. Vücudumu da adayacaktım, sadece biraz daha güven gerekiyordu. Belki de sorun bende; ama eğer gerçekten sevseydin, beklerdin. Beklemedin ve...’

Gözleri oyun oynamıyordu ise gördüğü; yıldız gibi parlayan bir damla yaştı. Tek bir damla kendi yolunu çizmeye başladı yalnız başına, hafif sağa. Yoldan çıktığını fark etti ve, tekrar hafif sola. Damlalar abartılı olmayan bir şekilde çoğaldı sonra. Kahverengi saçları yüzünü okşar gibi yanaklarından bedenine doğru uzanıyordu.

‘Gittin Vlad, arkana bile bakmadın.’

Vlad. Bu kelimeyi kızdan duymayalı asırlar olmuş gibiydi. Kelimenin üzerinde yarattığı etkiyi gözlerinden taşırmamayı ce çabucak gizlemeyi başardı. En hızlı şekilde. Kız derin bir nefes aldı.

‘Bu yüzden pişmanlık duymamalıyım Leonid, tıpkı senin gibi.’

Soğuk sesi kelimelerin her birinin üstüne bastırmıştı. Genç adamın gövdesinin hafif, ince simetrisi ellerini masanın üstünden çeker ve sandalyeye yaslanırken dikleşti. Bir tanrının ağız ve çenesine sahipti. Benzersiz, vahşi, iri, berrak, gölgeleri saf maviden yoğun ve parlak bir maviye değişen gözleri biraz önce oluşan hafif duygu yoğunluğunu kaybetmişti. Gür, parlak kahverengi saçlarla altlarında ara sıra ışıl ışıl, fildişi gibi parıldayan alnıyla yüz hatları; belki de İmparator Commondus'un mermerden olanlarını sollayabilecek bir görünümdeydi. En klasik anlamda muntazam ve büyüleyici. Çehresi bütün insanların yaşamlarının bir döneminde gördüğü ve bir daha da görmediği ama aklından silinmeyecek simalardandı. Hafızaya yerleşecek özellikteydi, ama belirsiz ve hiç bitmeyen bir anımsama hissi uyandırıyordu aslında. Belirgin olarak değil, fakat sürekli arka planda. Mezuniyet balosunda çalan şarkı gibi. Her ani tutkunun ruhunun herhangi bir vakitte belirgin imgesini o yüzün aynasına düşürmemesinden de değildi bu- o aynada, ayna benzerinde tutku kaybolunca hiçbir iz kalmamasındandı. Hiç özlememişti. Başnmı omzuna yasladığında kulağına fısıldadığı anları, hararetli şekilde bir şey anlatırken sözünü öperek kesmesini. Özlememişti. Burnunu kar taneleri ıslatırken cebinden mendilini çıkarmaya çalışmasını, yağmurdan korunmak için kafasına geçirdiği kapüşonun arasından çıkan o kahverengi saçları. Hiçbir şekilde. Konuşabilmeyi, anlayabilmeyi, dertleşebilmeyi. Hiç özlememişti. Elini tutup sokağın sağında yürürken bastıkları yapraklardan çıkan iki farklı sesi ve ardından saçlarını dağıtan rüzgara aynı anda maruz kalmayı, piyanonun yanıbaşında gözleri kocaman açılarak onu izlemesini. Mesela o şeftaliyi seçerken, "iki tane şeftali." demeyi ya da onun önceden tattığı bir şeyi kesinlikle yanındayken denemeyi özlememişti. Dokununca fark etmişti zaten hiç özlemediğini soğuk ellerinin bacaklarının arasında ısıtamayıp, öptüğünde bir an ısınmasını. Vazgeçemediği kokusu yanındayken doya doya her hücresinin içine işlemeyi özlemediğini biliyordu. Gülümserken gözlerindeki tarif edemediği güzellikle ona sunduklarını, gene ayırmadan o gözlerle genç adama bakışını, ardından gülümseyip "Ne?" demesini. Çünkü o beklemeyip gitmişti. Gerçekten sevseydi beklerdi öyle mi?

Oyunları bırak. Neler yaratıyorsun böyle. Gerçekten sevmiştim. Salıncakta sallanmak gibiydi yanında olmak. Gözlerimi karartıyordun, mutluluktan gülümseyemiyordum bile. Yavaş çekimde, şeffaf noktalar vardı her yerde. Sonra sen..."

Geçmiş zaman kipi vurguluydu. Cümlesinin devamını getirmemek için kendisini tuttu. Onun için zor değildi bu. Uçurumun kenarında olunca rüzgar bir insanın suratına daha iyi çarpar. O bile kıyamaz atlama der, geriye götürmeye çalışır bedeni. Öyle bir andı bu da. Ne yazık ki genç adamın içinde buna itiraz edecek bir ses yoktu. Yeniden konuştuğunda genç adamın eski halini tanımayan biri küçük dilini yutabilirdi sesinin bu tonunu duyunca. Genç adamdan beklenmeyecek bir duygular silsilesini barındıyordu.

" Normalde gözüne hiç takılmayacak buruşturulup atılmış bir sigara paketine odaklanırsın. Sonra hep durup dururken, alakasız anlarda ve aniden özlediğini farkedersin. Özlersin, bilirim. Ve sen özleyince. Beni üzersin. Beni iki türlü de üzersin. Özlersin. Yeşil yanar. Karşıya geçersin."

Her cümlenin sonunda uzun aralıklar vardı. Es'ler.

"Eğer iddia ettiklerini gerçekten yapacaksan, kendi isteğinle nefret duyduğun bir kişiliğe benzemeye çalışacaksın. Bana. Bana."

Son kelimelerindeki vurgu hissedilirdi. Anlayamıyordu genç kız, ne kadar olgunlaşmış olursa olsun, anlayamayacak, anlamayacaktı. Vladimir ki kendi hayal gücünün parlaklığıyla afallamış, gençliğinin alevleri arasına düşmüştü. Darya'nın önünde ifadesiz ve büyük ihtimalle acımasızlık sezdiren bir şekilde oturuyordu. Olduğu- ah olduğu gibi değil- soğuk vadide ve gölgelern arasında değil- olması gerektiği gibi- o bulanık hayeller gezegeninde, kurallarını kendisinin belirlediği dünyasında muhteşem, derin düşünceler ve hareketlerle bir ömrü harcarken. Evet. Tekrarlıyorum- olması gerektiği gibi. Bu dünyadan başka dünyalar da var şüphesiz- çoğunluğun düşüncelerinden başka düşünceler- sofistin spekülasyonlarından başka spekülasyonlar. Onun davranışlarını kim sorgulayacak peki? Kim vizyonlar içincd geçen saatlerinden dolayı suçlayacak onu, ya da aslında onun sonsuz enerjisinin taşkınları olan o uğraşları kim yaşamının harcanması olarak kötüleyecek? Karşısındaki bu kız mı? Hala büyüyememiş olan. Biçimli dudakları hafifçe gerildi, çok minik bir gülümseme. Hiçbir zaman onun gibi olamayacağını ikisi de biliyordu. Kısa bir süreliğine ortaya çıkmış eski benliğinin hayaleti, benlik bile değildi benliğin hayaletiydi sadece, yerin kat kat derinliklerine geri dönmüştü.

"Ne acı, yaşamını bu dünyalar arasında yaşıyorsun, renkler vücudunun etrafında eğilip bükülüyor. Sen ve ben gökkuşakları içerisinde kaybolduk, fakat rüyalarımız asla son bulacak kadar yaşamadı."

İfadesiz ve aslında sadece bu yüzden bile kızın canını acıtan ses geri gelmişti. Bütün insanlara kızgındı genç adam. Yaşadıkları için. Hayattan midesi bulanıyordu. Bu yüzden bu hale gelmişti. Ateşle oynardı. Yeterince benzin ve karşısında oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirdi. Onun adı Vladimir Leonid Vasilyev. Geceleri, gökyüzünün karanlığında ve bitmeyen eğlencesinde kendini kaybederdi. Depiat'ta doğmuştu. İki insanın üç gram kokain karşılığında bileklerini kestirtebildiğini görmüştü. Sabah uyandığında okyanus onu yıkardı. Bütün bildiklerini kusarak hayatta kalıyordu. Notalarıyla. Ölenleri rüyasında görürdü. Sabah kalktığında göğsünde ölümcül bir yara vardı bir kere. Şiir yazmıştı. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuna çevirmişti. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koymuştu. Biraz zaman kazanmıştı böylece. Sonuncusunu ise aklına getirmeye tenezzül etmiyordu. İnsanlarla konuşuyor on beş dakikada onların hayatlarında vazgeçilmez biri oluyordu. Kendini ölümsüz olarak görüyordu. Mekân ve zamandan kopalı uzun zaman oluyordu. Bir kıza âşık olmuştu. Karşısındaki. Onunla olabilmek için yanıp tutuşuyordu. Benliklerinin bütünleşebilmesi için üç yıl beklemişti. Bir sabah, beklemeyi boşverdi. Sonuç alamadığı için bir şey için daha fazla çabalamadı. Aşık olmaktan vazgeçti. Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl genç adam biliyordu. Onun adı Vladimir Leonid Vasilyev. Tanrı'dan vazgeçmişti. Ölmekten vazgeçmişti. Çünkü ölürse ve eğer yukarıda onu ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmesi gerekecekti. Ölmek istemiyordu, çünkü Tanrı'yı da öldürür diye korkuyordu. Bu kadar narsistti. Ve böyle bir vefata onun dışımda kimse dayanamazdı. Platon'un Mağara İstiaresi'ne karşılık, o da Kuyu İstiaresi'ni yazmıştı: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlatmıştı. Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlatmıştı. Ve sormuştu, Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu. Eskiden poker oynardı. Şimdi de, Tanrı’nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyordu. Hayatı masadaydı, birkaç kırmızı oyun fişiyle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Darya Schmitz

Darya Schmitz


Kadın Mesaj Sayısı : 166
Kayıt tarihi : 03/08/10
Yaş : 30

Curiosity Becomes a Heavy Load Empty
MesajKonu: Geri: Curiosity Becomes a Heavy Load   Curiosity Becomes a Heavy Load EmptyPerş. Ağus. 12, 2010 9:50 pm

Ne hissettiğini bilmiyordu. Bir şey hissetmeli miydi peki? Hayatının en önemli evresinin yok oluşuna müdahale bile edemeden, öylece tanıklık etmişti. Mutluluğun tanımını biliyordu. Gitmeden bir saniye önce göz bebeklerinde mutluluk vardı. Kirpiklerinin arasına saklanmış coşku, yerini yaşlara bırakmıştı. Abartılı biçim değişikliğini kaldıramayacak kadar narindi. Genç adamla büyümüştü. Hep içinde bir parça onu istemişti, tutku etkisi altındaki masumiyet. Haketmediği güven. Yapılacak bir şey kalmaması acıydı. Onu unutmuştu, en azından deniyordu. Dışarıdan evrenin en mükemmel erkeği olabilirdi; ama o kadar yok etmişti ki kendini. Zaten aşina olduğu bir bilinmezlik vardı onda; ama bu... Garipti. Değerini kimsenin bitiremeyeceğini söylerdi hep Darya ve kendi bitirmişti. Aylar boyunca yaşlar dökmüş, sinir krizleri geçirmiş ve kendini odasına kitlemişti. O kadardı. Bir sabah gözünü açtığında, onu hiç bırakmayan baş ağrısı yoktu. Kalbi hâlâ acıyordu ve eksikti; ama yoktu. Bir kez daha gitmişti; ama ilk terkedişten daha iyi bir şekilde. Hayatının üzerine kurulu olduğu adam, artık yoktu. Sevinmeli miydi buna, gitmesini istiyor muydu? Zaten fazlasıyla canlı ve acı bir hatıra yumrusu olarak, boğazında tıkılı kalacaktı. Mutlu olmaya ve hayat döngüsünü yola sokmaya ihtiyacı vardı. Herkesi kendinden önce düşünen Darya, listeden birini çıkarmıştı. Hayatı neyin üzerine kuruluydu artık? Uğruna yaşayacağı bir şey bulmaktı çabası. Onu, mümkün olduğunca az hatırlıyordu şimdiye kadar, işleri mahvetmeyi çok seviyordu. Birine mühürlendiğinde, her şey değişirdi. Orada durmayı sağlayan, yer çekimi değil, sadece onun varlığı olurdu. Romandan ya da filmlerden farklıydı. Gerçekten yaşamıştı ve bunun için şanslı hissediyordu, ne olmuşsa olsun. Bazı şeylerin değerinin bilinmesi gerekirdi, işler ters gitmiş olsa bile. Hiç olmasaydı daha mutlu olacağını söyleyerek, aptallık ederdi. İlk kez kollarının arasındayken, fazlasıyla yabancıydı. Ardından aşinalaştı ve huzur bulduğu tek yer oldu. Adamın kendine has kokusu, Darya'ya huzur sağlıyordu. Bütün evren siyah mürekkebe batırılıp kuruduğunda, yeni tuvali onunla buluyordu. Ve aşkı çiziyordu. Bağlılığını hissediyor ve aktarıyordu elinden geldiği kadar. Kocaman kırmızı kalpler dışında çiziyordu. Aşkın tanımı genç adamdı. Onu çiziyordu, ezberlediği hatlarını vurguluyordu. Adamın doğruluşunu ve sandalyeye yaslanışını izledi. Gözlerinde hasret var mıydı ve bu Vladimir için bir şey değiştirir miydi? Yaşamı fiillere bağlamış genç kız, sonucu değiştirmeyecek detayları anımsayamayacak kadar yorgundu şimdi. Bakışlarının fırtınasında çıplak kalmıştı. Günden güne azalan ışık, tükenmişti. Yağmurun ardından gelen fırtınaya engel olabilmek için, bakışlarını kaçırdı. Ürkekti, ondan korkuyordu. Tek bir sözüyle, yeniden kendini yıkabileceğini biliyordu. Tanrı. Haşmi karşısında bir köleden farksız kılınıyor ve acizlik tek kimliği oluyordu. Ona bürünmekten başta çaresi yokmuş gibi. Düzenin bir parçasıydı bu. Bazıları lider, bazıları da basitti. Tanrı satrançı gibiydi, sonucu bile bile oynamak. Bir şeyler değiştirebilmeyi ummak kayıtsızca. Ve olmamıştı. Yetersiz kalmıştı onun için. Cinsel güdüler ardına sığındığı bahanesiydi. Ona yetememişti. Sıradan bir güzelliğin kat kat fazlasını hakeden adam, daha geç gitseydi ne olurdu? Yüce dişilerin sadece bacak aralarıyla ilgilenen, basit bir topluluk olduğunu düşünürdü erkeklerin. Vladimir'e kadar. Sadece onun lehine oynanan bir oyuna dönmüştü her şey. Ona bedenini sunmayı her şeyden çok istiyordu; ama korkuyordu. Kudretinin, cılız bedenine zarar vermesinden korkuyordu. Bütün istediğini elde edip, gitmesinden korkuyordu. Tanrı, üç sene uğraşır mıydı basit bir kız için? Belki de sadece inat etmişti kendi kendine. Aslında gerçekten sahip olduğunun bilincinde olmadan, bedenine sahip olmak, gözünü köreltmişti. İstediğine ulaşmasına az kalmışken, bırakmıştı. Belki de eskisi kadar cazip gelmeyi bırakmıştı. Ne yapacağı kestirilemezdi, söz konusu bir Tanrı'ydı. Sesi o kadar sertti ki, isterik bir ürperti dalgası sarstı bedenini. ‘Oyunları bırak! Neler yaratıyorsun böyle? Gerçekten sevmiştim. Salıncakta sallanmak gibiydi yanında olmak. Gözlerimi karartıyordun, mutluluktan gülümseyemiyordum bile. Yavaş çekimde, şeffaf noktalar vardı her yerde. Sonra sen...’ Sonra Darya ne yapmıştı? Bedenini sunmaması mıydı tek sorun? Hayır, biliyordu. Ona yetemeyeceğini bile bile başlamıştı oyuna ve sonucuna boyun eğmesinin tek nedeni de buydu. Olduğu dışında bir şey olamazdı ve olmamıştı. Dizlerinin üstüne düştüğünü anımsıyordu. Çığlıklarını duymuş muydu? Şimdi değersiz bir paçavra olduğunu anlamak istemiyordu. Tınıda özlem duymak istiyordu. Hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini bildiği ve ihtiyacı olan özlemi işitmeliydi. Sertliğin altında bastırılmaya çabalanan şeyi hissediyordu. Acı. Darya'ya acıyordu. Yüzündeki tebessüm havaya karıştı o anda. Kendine acınmasından nefret ederdi, acınası hâlde olduğunu kabul etse dahi. Gitmeliydi. Daha fazla konuşmamalı ve bir daha tesadüfün varlığına inandırmamalıydı onu. Aradaki nefes boşlukları zamanından çalıyordu. Acımasızdı. Zaman kadar acımasızdı hem de. ‘Normalde gözüne hiç takılmayacak, buruşturulup atılmış bir sigara paketine odaklanırsın. Sonra hep durup dururken, alakasız anlarda ve aniden özlediğini farkedersin. Özlersin, bilirim. Ve sen özleyince... Beni üzersin. Beni iki türlü de üzersin. Özlersin. Yeşil yanar. Karşıya geçersin.’ ‘Özledim.’ An itibariyle hissetti. Kulaklarında çınladı özlemi. Özlediğini bilir miydi gerçekten? Özlem ne bilir miydi ya da ruhu var mıydı? Son saniyeden önce, bir saniye önce olsa dahi, aşk var mıydı? Gerçekten sevmiş miydi? Acı çektirmek tek işi hâline gelmiş, ego ve arzularına yenik düşmüş bir Tanrı. Acı çekmesi için planlanmış bir oyundu. Ve işliyordu. Acı, somut ya da soyut, her hücresindeydi. Peki, neden Darya? Bilmiyordu ve gereken de buydu. Gizemle cazip biçime geliyordu. Nefes alışverişinin düzensizliği artarken, vurgulu konuştu Vladimir. ‘Eğer iddia ettiklerini gerçekten yapacaksan, kendi isteğinle nefret duyduğun bir kişiliğe benzemeye çalışacaksın. Bana.’ Haklıydı. Tek diyebileceği buydu. Bu kadar haklı ve kusursuz olmasına dayanamıyordu. Dudaklarının milimlik gerilişini izledi. Ona hayran olmayacak bir kişi bile tanımıyordu. Tükenmeyen arzuların vücut buluşuydu. Gülüşünden güç kazanan Darya, bunla yetinememişti. Onun yanındayken, doymayı bilmezdi. Bu sürüyor muydu peki? Hafif bir tebessüm oturttu yüzüne, belki biraz da alay; ama korkusu sürüyordu. Alayın fazla belirgin olmaması da bundandı. Sesi teni kadar pürüzsüz ve ürperticiydi. ‘Ne acı, yaşamını bu dünyalar arasında yaşıyorsun, renkler vücudunun etrafında eğilip bükülüyor. Sen ve ben gökkuşakları içerisinde kaybolduk; fakat rüyalarımız asla son bulacak kadar yaşamadı.’ Özlem duymadığının bilincinde olan kız, acımanın da silindiği için sevinmişti aslında. Bazı durumlar zorlayıcıdır hatta dönüm noktasıdır. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu, ne hissettiğini de. Hiçbir şey bilmiyordu. Başa saran kasetten farksızdı. Bütün yolların ona varmasını sevmiyordu. Terkedişini sevmiyordu ya da acımasızlığını. Duygusuz bir adama aşık oluşunu da. Kendini de sevmiyordu. Değişmeyen düzeni zorlamaktan vazgeçeli aylar olmuştu.

Derin bir nefes aldı. Düşünmeye ihtiyacı vardı; ama zamanı yoktu. Olgun olduğunu kanıtlamalıydı, bazı şeylerin üstesinden kendi başına da gelebildiğini. Bir şey kanıtlamak çabasında değildi, bir nebze de olsa rahatlamak istiyordu sadece. Önündeki viski şişesini kavradı Darya. Dudaklarına dayadı şişeyi, Vladimir'in tadını algılamamaya çalışarak. Büyük dudaklarında kaybolup, ardından kendini yeniden orada bulmayalı koca altı ay olmuştu. Buz kadar soğuk dudaklarını sürterek ısıttığı, büyük sıcak dudakları hakkında aynı arzulara sahip miydi? Sarhoşluğa direnişinin etkisiyle yüzü ekşidi. Şişeyi masaya bırakırken tok bir ses çıktı ve şakaklarını ovdu. Dirseğini masaya dayadı ve çenesini avcuna koydu. Sağ yanağını, eliyle kapladı ve biraz ovdu. Sesinden bilinmezlik seziliyordu. Yoğun; ama bir o kadar da duruydu. ‘Biliyor musun Vasilyev? Gerçekten haklısın. Senin gibi biri olmaya çalışmak, yapacağım en büyük aptallık olur.’ Sert miydi? Vladimir'in haşmiyle mi karşılaşacaktı şimdi? O kadar çok yıpranmıştı ki, acı çeksin istiyordu. Eskiden olsa kıyamayacağını söylerdi; ama artık bazı şeyleri öğrenmişti. Kendini düşünmeyeni, listeden çıkarmayı öğrenmişti. Acımasız hayatta, en acımasız olmasa da, acımasız olmayı öğrenmişti. Deniyordu. Çocuğun konuşmasına fırsat veremezdi, aklında cümle taslakları varken. Tonlarca kelime zihninde dans ederken, cümlesinin devrik olmaması için çabalıyordu. Yumuşak, suçlayıcı ve duygu taşan bir sesle fısıldadı. ‘Kendini beni sevdiğine inandırmak istedin belki; ama olmadı. Evrenin değişmeyen düzenine ve cefakâr zamana bir daha yenik düştün. Daha fazla kırabilir miydin bilmiyorum; ama kırmamak için gittiğini düşünmek, tek tesellim oldu. Büyümesi için göz çukurlarına ektiği Vladimir'i sildi. Onu daha fazla göz yaşıyla sulaması ve büyütmesine gerek yoktu. Kendini acındırmayacaktı. Geçmişe, mazi dendiğini ondan öğrenmişti. Yalnızlığı, yok saymayı, unutmayı ondan öğrenmişti. İyi bir öğrenci olmasa da sonunda öğrenmişti. Onun kadar iyi rol yapamasa da sırıttı. Hafif alay sezilen bir tınıdan ibaretti. ‘İtiraf etmeliyim Vladimir, tanıdığım en mükemmel oyuncusun.’ Elini çenesinden çekti ve yavaşça alkışladı genç adamı. Hayatı yalan olan bir adam, en mükemmeli oynamıştı. Mükemmeli mükemmel oynamıştı. Saniyeler içinde alkışı durdu ve yüzündeki alaycı gülümseme silindi. Boynunu eğdi ve yere baktı. Bir süre gözlerini kapadı, her şeyden uzaktaymışçasına. Ardından tam gözlerinin içine baktı. Eskileri andıracak kadar şefkatliydi; ama mesafecilik konusunda da direniyordu sesi. ‘Hayır, küstahlık etmeyeceğim. Sana karşı hissetiklerimi kimseye karşı hissetmedim. Her saniyemiz, en güzel anlarıydı hayatımın. Teşekkür borçluyum.’ Hafif bir gülümsemeyle tamamladı cümlesini. Yalandan mıydı yoksa içten mi gelmişti? Doğruyu söylemişti Darya, her ne olursa olsun, söyleyecekti de. Kudret dışında Vladimir ile aralarındaki fark buydu. Vladimir yalanlarla arkadaştı, Darya ise onlardan uzaktı. Mutlu olmadığı zamanları olurdu herkesin; ama yalana sığınmakla düzelmezdi. Vladimir'i kötülemeye de elvermiyordu yüreği. Nefretini, yalnızlığına kusmuştu. Sadece olgun havası yaratmalıydı. Vladimir'in pişman olması bir şey değiştirmeyecekti, olmazdı da. Geçmişleri yeterince acıydı ve aklından çıkmayı pek sevmezdi. Gözleri yorgun bakıyordu, eski parıltısı sönmüştü. Aklına gelen ilk cümleyi, tekdüze bir tonla kurdu. ‘Hayat nasıl gidiyor Vladimir?’ Şimdi hiçbir şey yokmuş gibi konuşması, garipliklerden sadece biriydi. Kırılmamış gibi gözükmeye çalışıyordu, olmadığı biri gibi. Gözü Jason'a takıldı genç kızın. Kapının önünde öylece durmuş, ikiliyi izliyordu. Ona nasıl bir açıklama yapacağını bilmiyordu. Eski bir arkadaş olarak mı tanıtacaktı yoksa olduğu biri gibi mi? Yalancının teki mi diyecekti yoksa hayatımdaki en önemli kişiydi mi? Sol eliyle çocuğu işaret etti ve şevksizce mırıldandı. ‘Ve Jason, ona bir özür borçlusun.’ Hafif bir gülümseme ya da geçmişin, elbisesi kadar yıprattığı bir yüz. Beğenilmeme ihtimali olmayan portrelere benziyordu hâlâ. Modelin sağlamlığı, bütün tereddütleri yutardı. Bütün her şeyi unuturdunuz, daha taslağı çizerken. Buna örnek olarak, sadece onu tanımıştı. Bakışlarını adamdan kaçırmadı; ama eskisi kadar tutkulu bakmadığı apaçık bir gerçekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Curiosity Becomes a Heavy Load
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Evita Magt :: RP Out :: Site Geçmişi :: RPG Geçmişi-
Buraya geçin: